Onur Yürüyüşü'nün İzleri

LGBTİQ+’lar bu sene Onur Ayı’nı büyük bir coşku ve umutla karşıladı. Bununla birlikte, siyasal iktidarın körüklediği LGBTİQ+ düşmanlığına karşı mücadele de büyüdü.

LGBTİQ+’lar bu topraklarda ilk kez şiddetle, eşitsizlikle karşı karşıya kalmıyor elbette. Televizyon ekranlarında, gazete manşetlerinde LGBTİQ+ düşmanı sözler duymak ve görmek yeni değil. İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekilmesinden bu yana, siyasal iktidar LGBTİQ+’ları hiç olmadığı kadar hedef gösteriyor.
Bu yıl kentlerde onur yürüyüşlerine katılan yüzlerce LGBTİQ+ polis şiddetiyle gözaltına alındı. Bir yandan tüm Onur Ayı etkinlikleri yasaklanırken, diğer taraftan siyasal İslamcıların LGBTİQ+’lara yönelik provokatif eylemlerine bilinçli bir şekilde izin verildi. Soylu, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim eşitliği için mücadele edenler hakkında tüm topluma “Bizi cinsiyetsizleştirip, LGBTİ yapacaklar” gibi korku senaryoları anlatmaya başladı. Hatta Mabel Matiz’in “Karakol” şarkısının klibinde bir ihtimalle LGBTİQ+ olan iki insana yer vermesi bile ahlak düşmanlığı gibi konuşulmaya başlandı.

Geçmişte Onur Yürüyüşleri'ne izin vermekle övünen, hatta bizzat “Eşcinsellerin de kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde yasal güvence altına alınması şart” diyen iktidarı bu duruma getiren, maskesini düşüren nedir? Bu sorunun cevabı basit. 20 yıldır yürütülen rantçı, emek ve üretim düşmanı, neoliberal ekonomi politikaları ülkeyi derin bir ekonomik krize sürükledi. Ekonomik krizin derinleşmesiyle birlikte koltuğu her geçen gün daha fazla sarsılan siyasal iktidar, çareyi topluma yeni düşmanlar göstererek elinde kalan bir avuç oyu konsolide etmekte görüyor.

İktidarın makbul bulduğu yaşam tarzını reddeden tüm toplumsal kesimler, bu yüzden iktidar için kolaylıkla ve oldukça hedefli bir biçimde düşman ilan ediliyor. Gezi Direnişi’ne katılanların yıllar sonra “sürtük” ilan edilmesinin arkasında da bu yatıyor. Ana dilinde şarkılar söylemek isteyen müzisyenlerin konserlerinin iptal edilmesi de bu sebepten. Koca bir ülkede örgütlenerek kadın cinayetlerini durdurmak için mücadele eden kadınların derneğine dava açılması da bundan.

Halihazırda varoluşları gereği heteronormatif aile yapısının ve ikili cinsiyet sisteminin dışında duran LGBTİQ+’lar da iktidar açısından bu sebeple kolaylıkla hedefe konabiliyor. Körüklenen ayrımcılık, LGBTİQ+’ların hayatlarını ve en temel haklarını ellerinden alıyor. LGBTİQ+’lara yönelik nefret cinayetleri, şiddet, işsizlik ve güvencesizlik, barınma hakkının engellenmesi, sağlık hakkına erişim sorunları bu politikalar sonucunda daha da büyüyor.

İktidarın hesaba ısrarla katmadığı bir şey var. Baskı, şiddet ve eşitsizlik büyüdükçe LGBTİQ+’ların mücadelesi de büyüyor. Mevcut düzenin “meşru” ilan ederek sınırlarını çizdiği toplumsal cinsiyet rolleri, ikili cinsiyet sistemi ve heteronormativite LGBTİQ+’ları o sınırlar içinde tutmaya yetmiyor. Bu yıl gökkuşaklı bayraklarıyla kentlerin meydanlarında onur yürüyüşlerinde bir araya gelen binlerce LGBTİQ+ bunu bir kez daha gösterdi. Onları durdurmaya ne polis barikatları, ne gözaltılar, ne gericilerin tehditleri ne de iktidar kurmaylarının her gün televizyonlarda savurduğu tehditler yeterli oldu.

Bu sene onur yürüyüşlerinde ortaya çıkan bu görüntü LGBTİQ+’ların mücadelesi açısından önemli bir başarıydı. Ancak bu başarıyı daha ileri götürmek için mücadeleyi daha da büyütmek gerekiyor. Haklarımıza ve hayatlarımıza yönelik giderek artan saldırıları püskürtmenin yolu, örgütlü bir LGBTİQ+ hareketini var etmekten geçiyor. Bu hedeflerle yola çıkarak il il örgütlenen, kendi politik hattını; sloganlarıyla, pankartlarıyla, bayraklarıyla onur yürüyüşlerine taşıyan LGBTİQ+ Meclisleri’nin kısa sürede aldığı mesafe bu anlamda örnek bir deneyim oluşturuyor.

Eğer Onur Ayı’nı da aşarak yılın 365 günü sistematik bir şekilde örgütlenen, kendi politikasını üreten bir LGBTİQ+ hareketi yaratılabilirse, büyük kazanımlar elde edilebilir. Kimsenin, cinsel yönelimi veya cinsiyet kimliğinden dolayı eşitsizliğe maruz kalmadığı bir dünyayı var etmek ancak bu şekilde mümkün olabilir. Bu sene kentleri gökkuşağıyla boyayan binlerce LGBTİQ+’ların önündeki hedef tam da bu olmalıdır.