Biz Varız!

Geçtiğimiz yılın ilk aylarında Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’mize hukuksuz bir kapatma davası açıldı. Mücadele edenler olarak gördüğümüz ilk hukuksuz dava bu değil elbette. İstanbul Sözleşmesi'yle ilgili Danıştay kararı, Gezi davası, HDP’nin kapatılma davası, Ekrem İmamoğlu’na verilen siyasi ceza, bu süreçte yaşadığımız hukuksuzluklara verilebilecek örnekler… Otoriterleşmesini derinleştiren siyasi iktidar elindeki gücü sonuna dek kullanıyor. Karşısındaki tüm muhalif sesleri bu yolla susturmaya çalışıyor. Ülkenin içinde bulunduğu genel politik ortam bu. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği'mize açılmış bu dava da tüm bu hukuksuz uygulamaların bir uzantısı ve önemli bir parçası.

İktidar olan hakim zihniyetin genel bir tutumunu, özellikle son bir yıl içinde yaşananlar ışığında okumak mümkün oldu. Bu tutum, şiddete, felakete uğrayan insanların yalnızlaştırılması tutumu. Dernek üzerinden ele alalım örneğin; derneğimiz kadın cinayeti mağduru ailelerin bizzat kurmuş olduğu bir dernek. Kurulduğu günden bugüne dek ülkedeki tüm kadın cinayeti davalarını, şüpheli kadın ölümlerini titizlikle raporluyor. Cinayet davalarında il-il, adliye-adliye aileler ile birlikte salonları dolduruyor. Şiddete uğrayan kadınlar bakanlıktan önce derneğimize başvuruyor. Bu derneği hedef almak, ortadan kaldırmaya çalışmak çare arayan bu insanların çaresini yok etmektir. Böylece şiddete uğrayan bir kadın, iktidarın uzantılarından başka bir yere gidemesin. Çare arayamasın. Şiddet gören kadın şiddet gördüğü yere, cehennemine tekrar gönderilsin. Aileler öldürülen kızlarının hesabını soramasın. Şüpheli kadın ölümleri olduğu gibi kalsın. Topyekun bir yalnızlaştırma politikası içinde insanlar kaderlerine terkedilsin. İktidarın çizdiği yola (bu yol şiddet görülen yere dönüş yolu da olsa) mahkûm kalsın.

Bir benzer örneğini de deprem bölgelerinde hep birlikte görmekteyiz. Depremin ilk günlerinde iktidarın elindeki kurumların yardım etmediği insanlara ellerindeki imkânlarla destek olmak isteyenleri engellemeye kalktı. Yardım malzemesi taşıyan tırlarına el konuldu. Deprem günlerinde yalnız bırakılan bölge halkı sonrasında da yalnızlaştırılmaya çalışıldı. Böylece halk, iktidarın tayin ettiği tarikat uzantısı derneklerin kucağına itilmek istendi. Yıllarca vergisini ödeyen, bu ülkede çalışan insanlar deprem bölgesinde “Devlet nerede?" dediği için Cumhurbaşkanı tarafından birçok hakarete uğradı.

Bir şekilde kadın cinayeti davasıyla veya şiddet davasıyla yolu kolluk kuvvetlerine, adliyelere düşen insanlar devletin üzerine düşeni yapmadığını gördükleri için bu derneğe sahip çıkıyorlar. Deprem bölgesindeki insanlar da iktidarın bu yalnızlaştırma ve mahkûm etme politikasıyla yüz yüze geldiler. Hükümet istifa sesleri bu yüzden yükseldi. İktidarın genel politikası, tutumu budur. Görüyoruz artık! Bunları gördükçe güçlenen, mücadelesine sahip çıkan bu halkı durduramayacaklar. Karınca kervana dur dedi diye kervan durmaz. Mesnetsiz gerekçelerle kapatma davası açtınız, kapatamayacaksınız! Siz depremde ölüme mahkûm ettiniz diye, kadınları korumak için etkin politikalar üretmediniz diye biz ölmeyeceğiz! Mücadelelerimizi her engellemeye çalıştıklarında daha da güçleniyoruz, güçleneceğiz. Artık edilgen bir şekilde “gidin” demiyoruz. Artık etkin bir şekilde “göndereceğiz” diyoruz. Sizi göndereceğiz ve tüm toplum için eşit ve özgür bir dünyayı biz kuracağız. Çünkü iktidarın yalnızlaştırmaya çalıştığı bizler asla yalnız değiliz. Asla yalnız yürümeyeceğiz. İktidarın tutumu ne olursa olsun, mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz. Depremlerde ölümleri de, kadın cinayetlerini de durduracağız.

3. duruşmamız için 5 Nisan Çarşamba günü saat 10.00’da Türkiye’nin dört bir yanından gelecek olan kadınlar ve LGBTİQ+’lar ile Çağlayan Adliyesi’nde bir araya geliyoruz. Buradan tüm mücadele edenlere çağrımızdır. Bir kez daha iktidarın tüm bu yaşananlardaki sorumluluğunu birlikte ortaya koyalım. Çünkü bu platform durmayacak, kadın cinayetlerini durduracak!!!

Ne olmuştu?
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’mize bir kapatma davası açıldı. Süreç; 2016’da nafakasını ödemediği için hapse girip, AKP’nin yardımıyla çıkan biri ve onun etrafında organize olan birkaç kişinin BİMER’e şikayetiyle başlamış. Oluşturulan dosya savcılığa defalarca gitmiş gelmiş. Çünkü savcı, her seferinde dosyanın somut olay ve olgulara dayandırılması gerektiğini vurgulamış. İstanbul Sözleşmesi’nden kararın geri çekilmesi süreci ardından savcının değişikliği ile dava süreci nihayet (!) başlatılabildi.