Bir aydır Türkiye’nin her yerinden yükselen bir slogan var: Hükümet İstifa! Toplumun birçok farklı kesiminden herkesin bu iki kelimeyi söylemesinin sebepleri var.
On ili etkileyen depremde insanlar enkaz altında kaldı, yardım götürülmeyen on binlerce insan öldü. Sayısını bilemeyeceğimiz kadar çok insan yardım beklerken öldü. Birilerinin her zaman “kudretli” olduğunu iddia ettiği hükümet, kendi ülkesindeki yurttaşları ölüme terk etti. Bu terk edilişi izlemek zorunda kaldık.
“Hükümet İstifa!” sloganı önce stadlardan dalga dalga yayıldı. Belki de önce deprem bölgesindeki insanlar tarafından söylendi ama biz duymadık. Bazılarını da duyduk. Mesela “soğuktan ölmüş benim çocuğum, dün niye gelmediniz” diyen o kadının sesi hep aklımızda. “Devlet burada yok” diyen insanların videolarını izledik. Politik mücadele içerisinde olan herkese kendini her an hissettiren devlet en olması gerektiği zaman, en olması gerektiği yerde günlerce yoktu. Deprem bölgesindeki bazı köylere hala uğramadı. Bazılarının yanından şöyle bir yürüyüp geçti, yalnızca kendini gösterdi.
Seçimlere iki ay kala “Hükümet İstifa” demenin bir yararı var mı? Toplumun sabrı taşalı çok oldu, depremdeki yetersizlikler ise bunun son damlasıydı. Bu aslında geç bile kalmış bir tepki. Fay hattı üzerindeki Türkiye’de rant projelerine karşı her an “Hükümet İstifa” denmeliydi, yetkililerin sorumluluklarına işaret edilmeliydi. Afet yaşandıktan sonra ise kimsenin kaybedecek bir günü bile kalmadı. Hükümet istifa demek, görevini yapmayanların o koltukları terk etmesi gerektiği anlamına geliyor. Yetkili hiç kimse üzerine hiçbir sorumluluğu almıyor. On binlerce insanın ölmesi de mi sorumluluk almalarına yetmiyor?
Kadın cinayetlerini durdurma mücadelesini yürüten kadınlar her gün yetkililere görevlerini hatırlattı. İstanbul Sözleşmesi’nin şiddeti önleyici maddelerini savundu. “Yapamıyorsanız inin biz yaparız” dedi. Kadın cinayetleri, çocuk istismarı nasıl yetkililerin görevini yapmamasından dolayı bitmiyorsa depremdeki ölümler de aynı nedenden dolayı gerçekleşti. Öldürülme, ölüme terk edilme şeklindeki bu benzerlik mücadele konusunda da örnek alınmalı. Yetkililere her gün görevlerini hatırlatmak tüm yurttaşların görevi. Yalnızca depremden sonra değil, depremden önce de ölümleri engelletmek için mücadele etmeliyiz. Bunu yapacak olanlar yapamıyorsa da istifa etmeli. Birçok makam var; bakanlıklar, milletvekilleri, belki yüzlerce cumhurbaşkanı danışmanı, belediye başkanları... Vergilerimizle yatırım yapılan koskoca ordu ve güvenlik güçleri var. Hem de her eleştiride, protestoda karşımıza dikiliyor hepsi. Tam görevlerini yapmaları gereken zamanda nereye gidiyorlar? Tıpkı Emine Bulut’un “ölmek istemiyorum” diye bağırdığı gibi enkazların altından yardım çığlığı atan insanlar için neredeydi bu makamların sahipleri, güvenlik güçleri?
Stadlar seyircilere kapatılmak istendi. Meydanlardan “Hükümet İstifa” diyenlere polis saldırdı. İstanbulda 8 Mart Kadın Buluşması’nda aynı gün yüzlerce kadın bu sloganı atabilirken Ankara’da bu sloganı atan Ankara Kadın Meclisi üyeleri gözaltına alındı. Biliyoruz ki bu slogan onları istifa ettirmeyecek, ancak korkularını körükleyecek. Aynı günlerde Yunanistan’da gerçekleşen tren kazasında Ulaştırma Bakanı istifa etti. Eğer sorumlu olduğunuz işi gerektiği gibi yapmıyorsanız ve sonucunda binlerce insan ölüyorsa olması gereken de budur. Bunu kendileri de biliyor.
“Hükümet İstifa” sloganının her yerden atılması bize gösteriyor ki onlar istifa etmeyecekse de bu toplum onları gönderecek. Görevini yapmayan her yetkili ise yargılanacak. Çünkü yalnızca bizzat öldüren kişi değil, ölüme terk edenler de suçludur. Görevini ihmal eden her kamu yetkilisi yargılanmalıdır. Onları göndereceğiz ve ölümlerine sebep oldukları herkes için hesap soracağız.