Kumdan Okullar ve Çelikten Tahtlar

Şubat ayının başında meydana gelen depremin etkisi hala devam ediyor. Bölgeye yurtdışından gelen ve birçok afet bölgesinde çalışmalara katılan arama kurtarma ekipleri bile bunun hayatlarında gördükleri en büyük felaket olduğunu söyledi. Ancak bu felaketin, bu yıkımın sebebi tek başına deprem değil. Bu yaşadığımız şey, bir doğal afetten ibaret değil. Dünya’nın tek deprem yaşayan ülkesi biz değiliz ama evet böylesine bir yıkımı yaşayan tek ülkeyiz. Çünkü Türkiye’nin siyasi iktidarı yandaş müteahhitlerini memnun edebilmek uğruna, sırf ceplerine üç beş kuruş fazla para girsin diye insanları ölüme terk etmekten çekinmiyor. Bizi enkaz altında bırakan deprem değil,bizi enkaz altında bırakan bu hükümet.

İşte bizi ölüme terk eden bu hükümet depremden sonra da gereken hiçbir şeyi yapmadı. Rant uğruna kurban ettikleri halkı, kader yalanıyla uyutmaya çalıştılar. Acılarımızın karşısına geçip pişkin pişkin güldüler. Depremin üzerinden haftalar geçti ama hükümet hâlâ yıkılan binaların enkazlarını bile kaldıramadı. Depremle birlikte siyasal iktidarın da enkaz altında kaldığını gözlerimizle gördük.

Depremle ilgili kamuoyunda en çok gündem olan fotoğraflardan birisi de Kahramanmaraş’taki TMMOB binasıydı. Çevredeki tüm binalar yerle bir oldu ama İnşaat Mühendisleri Odası’nın il temsilciliği hala sapasağlam ayakta. Çünkü o binayı nasıl daha çok kâr ederim diye bakan müteahhitler değil, inşaat mühendisleri yaptı. Eğitimli, liyakatli insanların bilim ve teknolojiyi kullanarak böylesine bir depremde bile ufak hasarlarla ayakta kalan binalar yapabileceğine hepimiz şahit olduk. Binaların yıkılmasının kadere bağlı olmadığına dair koca bir kanıt olarak hala Maraş’ta duruyor TMMOB binası.

Ama siyasal iktidar ne yaptı? Yine ilk önce eğitimi gözden çıkardı. Yandaşlarının diktiği koca koca oteller, rezidanslar dururken depremzedeler KYK yurtlarına yerleştirildi. Kendi kazanacakları paradan vazgeçip otellerini açmak yerine öğrencileri mağdur etmeyi tercih ettiler.

Öğrencileri yaşadıkları yerlerden çıkarıp kapının önüne koydular. Zaten tatil dolayısıyla memleketinde olan binlerce öğrenci yurtta bıraktığı eşyalarını alamadı bile. Utanmadan girip tek tek dolap kilitlerini kırdılar. Bu ekonomik krizde öğrencilerin harçlıklarından zar zor arttırıp aldıkları eşyalarını birer çöp torbasına doldurup sağa sola attılar. Evet, o yurtlar devletindi belki ama orası orada yaşayan öğrencilerin yaşam alanıydı. Siyasi iktidarsa bunu hiçe saymaktan hiç çekinmedi.

Mağduriyet bununla da sınırlı kalmadı. Yurtlarda kalmayan binlerce öğrenci de vardı. Sırf başka çaresi olmadığı için ev bile denemeyecek yerlere fahiş kiralar ödemek zorunda bırakılan on binlerce öğrenci… Şimdi o öğrenciler artık ihtiyaçları olmayan o evlerin kirasını ödemeye devam etmek zorunda. Kendi yemeğinden kısacak, arkadaşlarıyla bir kahve içmeye bile gidemeyecek belki ama o kirayı ödeyecek, çünkü zorunda! Çünkü şimdi memleketine dönüyor diye o evden çıkarsa, önümüzdeki dönem başında aynı evi belki üç belki beş katına kirayı verecekler.

Biz uzaktan eğitim senaryosunu daha önce yaşadık. Yüz yüze verilen eğitimin bile niteliği apaçık ortadayken, uzaktan eğitimin verimli olduğunu savunabilecek kimse yoktur sanıyorum ki. Üstelik üniversite sadece eğitimden ibaret değildir. Üniversiteler sosyal birer öğrenme yolu sunar gençlere. Hatta bu yüzdendir ki bir üniversitenin kampüsü de binaları kadar önemlidir. Siz üniversiteye gittiğinizde yalnızca derslere girmezsiniz. Bazen koca bir gününüzü kampüsün bahçesinde sohbet ederek, kulüp faaliyetlerine katılarak, siyasal tartışmalar örerek geçirirsiniz. Toplumun böylesine travmatize olduğu bir dönemde, gençleri dört duvar arasında bilgisayar karşısına hapsetmek akıl kârı değildir. Biz bu senaryoyu daha önce gördük. Ev içerisinde genç kadınlara yönelik şiddetin nasıl arttığını, binlerce gencin psikolojisinin nasıl yıprandığını… Hepsini yaşadık.

Ama bu son olacak. Yetkililer gittiği her yerde, döndüğü her köşede, her duvarın arkasından “Hükümet istifa!” seslerini duyacak. Tüm güçleriyle bizi susturmaya çalışsalar da gerçeklerden kaçamayacaklar. Betondan tahtlarını çelikle de sağlamlaştırsalar, hepsini tek tek biz indireceğiz. Yarattıkları enkazların altında çürüyecekler. Seçime sayılı günler kaldı. Ve sayılı gün çabuk geçmesiyle bilinir.