Çırpınışları: OHAL ve İnternet Yasakları

Geçtiğimiz ay büyük bir deprem felaketiyle karşı karşıya kaldık. Depremi felakete dönüştüren ise sarsıntılar değil, hükümetin politikaları oldu. 6 Şubat’ta Kahramanmaraş’ta yaşanan depremin ardından iktidarın ve devlet kurumlarının ihmalleri bir bir gün yüzüne çıktı. Depremin öncesinde gerekli önlemler alınmadı, rant uğruna insan hayatı hiçe sayıldı. Bu da yetmezmiş gibi 6 Şubat’tan itibaren deprem bölgelerinde ciddi bir organizasyonsuzluk baş gösterdi, insanlar enkazların altında ölüme terk edildi. Bazı bölgelere hiç yardım ulaşmadı. İnsanlar soğuktan korunmak için hasarlı binalarda uyurken Kızılay’ın çadır sattığı ortaya çıktı. Bu tablo karşısında halk, ilk günden itibaren sorular sormaya başladı. Depremzedeler “Devlet nerde?” diyerek isyan ettiler. Birçok insan sosyal medya ve özgür basın üzerinden hükümetin deprem sürecindeki akıl almaz ihmallerini eleştirdi. AKP hükümeti ise kendi yarattığı enkazın altında çırpınmaya başladı.

Hükümetin deprem sonrası politikaları iki temel üzerine yükseldi: kadercilik ve sansür. İhmaller ve denetimsizlik yüzünden yıkılan binalar kaderle açıklanırken, halkın tepkisi ve dayanışması sansürlendi. Devletin yokluğunda bazı muhalefet belediyeleri ve sivil toplum kuruluşları bölgede arama kurtarma çalışmaları sürdürdüler, yardım yaptılar. Bu sivil toplum kuruluşları, AKP hükümetinin hedefine oturdu. İktidarını hiçbir alanda paylaşmak istemeyen hükümet, yardımları da tekelleştirmek istedi. Depremden iki gün sonra Cumhur İttifakının oylarıyla on bir ilde üç ay süreyle OHAL ilan edildi. Bu kadar uzun süreli bir OHAL ilan edilmesi için hiçbir gerekçe gösterilmedi. Haliyle bu konuyla ilgili de soru işaretleri gündeme geldi: Depremin en hayati saatleri olan ilk 48 saat enkazlara madencileri ve TSK’yı göndermeyen hükümet, üçüncü gün neden OHAL ilan etti? Bu süreçte OHAL’in hükümete sağlayacağı tek artı, temel hak ve özgürlüklerin daha kolay kısıtlanması olacaktır. Bunlar çaresizce etrafa saldıran AKP’nin son çırpınışları. Biliyoruz ki hiçbir çaba iktidarın bugüne kadarki ihmallerini ve yolsuzluklarını örtemez.

Kriz dönemlerinde hükümetin genel eğilimlerinden biri de haklarımıza orantısız müdahalelerde bulunmak oluyor. 8 Şubat tarihinde Twitter’ın kısıtlanması da bu müdahalelerden biri. Bir süredir AKP hükümetinin diline pelesenk ettiği “dezenformasyon” tekrar gündeme geldi. İnsanların internet ortamında sorduğu sorular hükümeti öyle korkutmuş olacak ki depremin ikinci gününde Twitter’a erişim engellendi. Enkaz altındaki insanların bilgileri en aktif twitter üzerinden yayılıyor, yardımlar da aynı şekilde twitter üzerinden organize ediliyordu. Erişim engeli 9,5 saat sürdü. Hükümet kendisine yönelen sorulara kulak tıkamak uğruna insanların hayatını hiçe saydı. Twitter’a gelen hukuksuz kısıtlamaya karşı insanlar susmadı ve devlete hesap sormaya devam ettiler. Twitter yasaklarının ardından Ekşi Sözlük AKP hükümetinin sansür politikalarının hedefi oldu. Yine hukuksuzca Ekşi Sözlük’e erişim engeli getirildi. Bu engel de mahkemece kaldırıldı. Bu sefer de stadlardan “Hükümet İstifa” sloganları yükseldi. İktidar çareyi stadlara taraftarların girişini engellemekte buldu. AKP hükümetinin bu son çırpınışlarına karşı biz sormaya devam edeceğiz: Deprem vergilerimizin nereye gittiğini soracağız, “Devlet nerede?” diye soracağız; denetlenmeyen binaların, yerine ulaşmayan yardımların, çalınan çadırların hesabını soracağız.

Deprem felaketinde yaşadığımız yıkımların kader olmadığını da biliyoruz sansürün ve hukuksuz kısıtlamaların bizi durduramayacağını da. Biz bu acı enkazı ellerimizle kaldıracağız ve aydınlık şehirler inşa edeceğiz. Batarken tutunduğu her şeyi dibe çeken AKP hükümeti ise ne kadar çırpınırsa çırpınsın yarattığı enkazdan kurtulamayacak; hesap soracağız, yargılayacağız.