6 Şubat günü Kahramanmaraş merkezli yaşanan depremin ardından günler geçti. Günlerdir müteahhitler, denetim yapmayan yetkililer, AKP’nin rant politikaları yüzünden hayatını kaybeden yurttaşlarımızı konuşuyoruz. Konuşacağız elbette. Ama sadece acımızı ve öfkemizi dile getirmeyeceğiz. Bu çürük binaların yapılmasına izin verenlerden hesap soracağız.
Yazımıza “Hesap soracağız” diyerek başlamayı önemli buluyoruz. Biliyoruz ki depremler olur. Türkiye yeraltı fay hatlarıyla çevrili bir ülke. Bilim insanları yıllardır o bölgede enerji sıkışması olduğunu, büyük bir depremin olacağını ve önlem alınmazsa binlerce insanın ölebileceğini dile getiriyordu. Ve nitekim ki 20 yıldır bu ülkeyi yöneten siyasi iktidarın inşaat patronlarının yapmasına izin verdiği o güvensiz evler yıkıldı. Bu toplumu enkaz altından ses duyma umuduyla baş başa bıraktılar. Bildiğimiz en önemli diğer gerçeklik ise yıkılmayacak evler, kamu binaları yapmak mümkün olduğudur. 2023 yılının bilimi hangi zeminlere binalar yapılmalı, kaç katlı olmalı, hangi malzemeler kullanılmalı bunu açık bir şekilde söylüyor. Fakat karşımızda kâr için insanları ölüme götürmekten çekinmeyecek bir sistem ve onun 20 yıllık temsilcisi bir iktidar var. İşte bu yüzden “Hesap soracağız” diye başlamayı önemli buluyoruz. Yıllardır bu ülkenin halklarından deprem vergisi almalarına rağmen karşımızda böyle bir tablo var. O paraların nereye gittiği büyük bir soru olarak önümüzde duruyor. İnsanları enkaz altında bırakan onların sistemi değilmiş gibi televizyon ekranlarında milyonlar bağışlayan patronlar da önümüzde büyük bir sorun olarak duruyor.
Depremin üzerinden biraz zaman geçtikten sonra bilinen televizyon kanalları ortak bir yayın yaparak Afad ve Kızılay’a bağış topladılar. Yayına bağlanan patronlar göğüslerini kabartarak milyonlar bağışladılar. Bununla övündüler, hatta izleyenleri şaşırtan para yuvarlama sahnelerine tanık olduk. Bu yayında patronların övünerek bağış yapması, kumbarasındaki parayı bağış yapan çocukların vicdan sömürüsü yapılarak anlatılması bu sistemin gerçek yüzünü ortaya koydu. Bu ülkenin emekçileri kazandıkları üç kuruş paraya türlü türlü kesilen vergilerden arta kalanıyla ulaşıyorlar. Devlet bu vergileri burada yaşayanlara hizmet etmek için topluyor olması gerekirdi. İşte biz bir durum olursa eğer AFAD gibi kurumlar oraya gelsin diye veriyoruz o vergileri. Devletin gerekli kurumları o kadar yıldır vergi vermemize rağmen oraya gelmedi. Her sıkıştıklarında iban gönderen kurumlara bu sefer televizyon ekranlarında para topladılar. Siyasi iktidarın tüm kamu kaynaklarını yıllardır sınırsız biçimde kullanmasına izin verdiği, sürekli hazineden teşvikler dağıttığı beşli çete patronları da o yayına bağlanıp bağış yaptılar. Bu ülkenin emekçilerinin ürettiği artı değere el koyanlar, bu halka bağış yapıyormuş gibi gösterdi kendini. Yaşadıklarımızın sorumlusu onlar değilmiş gibi kurtarıcı melek rolüne girdiler. Nitekim sosyal medyada binlerce insan “Kimin parasını kime bağışlıyorsunuz?” diye sordu. Çok doğru ve haklı bir soru bu. Patronların kasasındaki her bir kuruş kendi kazançlarıyla elde ettiği paralar değil, emekçilerden çalarak elde ettikleri paralardır.
Bu ekranlarda toplanan paralar, nereye gidecek ve kim için kullanılacak bu ayrı bir soruydu. 20 yıldır siyasi iktidarın içini boşalttığı, çeşitli yolsuzluklarla adı geçen kurumlara güven kalmadı artık. Bu güvensizlik yersiz değil elbette. Yıllardır her durumda yurttaşları kendi başlarına bırakan bu siyasi iktidarın ta kendisi. Kadınlar öldürülmeden önce onları korumayan, yangınları önlemeyen, insanları enkaz altında bırakan bu siyasi iktidarın ta kendisi. Bir gecede milyarlar topladıkları için övünüyorlar ama hala“Çadır istiyoruz” diyen insanlar var. Depremlerin üzerinden haftalar geçmesine rağmen bir çadırı bile o bölgeye götürmeyen ve dağıtmayan bir iktidara ve onun kurumlarına nasıl güvensin bu halk! Bizler için yıllardır ödediğimiz deprem vergilerinin kullanılmadığı gibi bu paralar da kullanılmayacak biliyoruz. Amaçları şov yapmaktı. Fakat gelişmeler istedikleri gibi olmadı. Çünkü bu ülkenin yurttaşları gerçekleri görüyor artık.
Televizyonda izlediğimiz bu rezilliğin üzerine başka bir rezillik daha ortaya çıktı. Depremin ilk günlerinde Kızılay bir derneğe çadır satmış. Okuyunca bir sindirme ihtiyacı hissetsek de böyle bir rezillik ile karşı karşıya kaldık. Kamu kurumları; kâr amacı gütmezler. Kızılay; o çadırları tüm yurttaşlara ulaştırmakla görevlidir. Fakat Kızılay insanlar çadır beklerken, soğukta üşürken nasıl kâr ederim diye düşündü. Ceplerine girecek parayı düşünen bu kurumlar binlerce insanı “Çadır istiyoruz” diye haykırmak zorunda bıraktı. Bu ülkenin yurttaşlarına çadır satanlarla, kâr için binlerce insanı soğukta bekletenlerle hesaplaşacağız.
Bu kadar büyük bir yıkım yaşamak zorunda değildik ama yaşadık. Bunların kader olmadığını, insanları bile isteye enkaz altında bıraktıklarını biliyoruz. Bunu unutmayacağız. Televizyon ekranlarında yaptıkları şovları, yalan gözyaşlarını ve yalandan diledikleri “geçmiş olsun”ları da unutmayacağız. Bu ülkenin halklarına yaşattıklarınızın hepsi tek tek hafızamızda. Mücadelemizle, fikrimizle sizden hesap sormak için her gün bizim sesimizi duyacaksınız.