Ne zaman bir şiddet ya da kadın cinayeti haberi olsa kadınların eğitime ihtiyaçları olduğunu söylemek için hazırda bekleyen bir eğilim vardır. Kadınların maruz kaldığı eşitsizlikten kaynaklanan şiddetin kadınlara eğitim vererek çözülmesini beklemek, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sistematikliğini hiçe saymak anlamına gelir. Kaynağı bir sistem olan sorunun çözümü o sistemi ortadan kaldırmaktır. Yine de yakın zamanlarda, yıllardır ortaya koyduğumuz kadın cinayetlerine dair somut verilerden olacak ki, bu eğilimin hayli zayıfladığını görüyoruz.
Kadın cinayetlerinde yıllardır karşılaştığımız bir olay akışı var. Her ay yayınladığımız kadın cinayeti verileriyle bu olay akışı daha da belirgin hale geliyor. Bir kadın şiddete uğruyor, ölüm tehditleri alıyor. Polise gidiyor. Savcılığın yolunu aşındırıyor. Peki sonuçta ne oluyor? En iyi ihtimalle elinde yalnızca kağıt üstünde kalan bir koruma kararıyla evine geri dönüyor. Öldürüldüğünde çantasında uzaklaştırma kararı bulunan Ayşe Tuba Arslan bunları yaşayan en bilindik kadın cinayeti örneği. Ancak bu ihmal Ayşe Tuba Arslan ile sınırlı kalmadı. Ardından pek çok farklı kadının aynı hikâyesiyle karşılaştık. Üstelik yetkililerin vurdumduymazlığı şaşkına çeviren düzeylere ulaştı. 16 yaşında öldürülen Beyza Doğan failden tam 35 kere şikayetçi olmuştu. Fail hakkında ne bir tutuklama kararı ne bir dava söz konusuydu. Ezgi Zerkin onlarca kez şikayetçi oldu, onu öldürmek için kapısına dayanan Deniz Özarslan’ı tutuklayacak bir yetkili bulamadı. Koruma kararı, çantasındaki bir kağıt parçası olarak kalmıştı onun da. Öldürüldükten sonra bile fail hâlâ yakalanmadı. Aynılarını neredeyse birebir Hülya Şellavcı da yaşadı. Hâkim, Hülya’nın uzaklaştırma kararına uymayan fail için talep ettiği zorlama hapsi kararını, ancak Hülya öldürüldükten sonra verebildi. Şenay Ayvaoğlu, Serkan Ayvaoğlu tarafından öldürülmeden önce, yaralama da dahil olmak üzere çeşitli sebeplerle failden 4 kez şikayetçi olmuştu. Buna rağmen fail ne tutuklandı, ne dava açıldı, ne de yetkililer Şenay’ın hayatını korumak üzere önlemler aldı.
Bu hikâyelerin hiçbiri münferit değil. Örneklerin tamamında kadınların yaşamlarını kaybetmelerine neden olan kilit noktanın yetkililerin ihmali olması da tesadüf değil. İstanbul Sözleşmesi’nden imzayı geri çeken, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanabilmesi için hiçbir sorumluluk almayan, kadın hareketini engellemek isteyen siyasi iradenin kadın cinayetlerini önlemek üzere politika izlemesi beklenemez. Kadın cinayetlerini önlemek isteyen siyasi irade; 6284’ü sözde ya da kâğıt üzerinde değil, somut sonuçlarını görebileceğimiz şekilde etkin uygulamalıdır. 6284’ün gereğini yerine getirmeyen, kadınları şiddetle ve öldürülme tehdidiyle baş başa bırakan tüm yetkililerin cezasını almasını sağlamalıdır. Her kurumunun, her kademesinin, her mekanizmasının toplumsal cinsiyet eşitliğine uygun düzenlediğinden emin olmalı, Emniyet Müdürlüğü bünyesinde, Ezgi Zerkin’in kapısına gidip “İçeri girmiş olsaydı o zaman müdahale edebilirdim.” deme kendini bilmezliğini gösterebilen polis memurları bırakmamalıdır. Zorlama hapsi kararını bir türlü vermeyerek Hülya Şellavcı’nın öldürülmesine ortak olan haâkime yönelik soruşturma başlatmalıdır. Açıkca hayatı tehlikede olan, çok kez şiddet görmüş ve yaralanmış olan Şenay Ayvaoğlu cinayetindeki ihmalleri ise bir bir açığa çıkarmalıdır.
Görüldüğü üzere kadınlar şiddete maruz kaldıklarında nereye gideceklerini gayet iyi biliyorlar. Yaşam haklarının kimlerin koruması gerektiğinin de farkındalar. Esas eğitim kadınları korumayı öğrenemeyen yetkililere şart. Siyasi iktidar, kadın cinayetlerini önlemek için yapılması gerekenleri idrak etmekte güçlük çekiyorsa diye yapılacakları biz tekrar tekrar anlatıyoruz. Mücadelemizle 6284’ü öğrenmeyen kalmadı. Yine mücadelemizle 6284’ün kadınları şiddetten koruması için o yazılı kararların somut adımlarla uygulanması gerektiğini de iktidara öğreteceğiz.