İngiltere'de İstanbul Sözleşmesi

Eşitsizliklerin bir kısmını tümüyle yok sayıp bir kısmını çözmeye çalışmak mümkün mü? Kadınların kurtuluşu diğer ezilenlerin kurtuluşundan bağımsız düşünülebilir mi? Batı’nın iyi günde demokratikleşen liberal sistemi senelerdir bunun gerçekleşebileceğini iddia ediyor. Oysa eşitlikçi feministler olarak bizler bunun mümkün olmadığını biliyoruz. 1 Kasım’da İngiltere’de İstanbul Sözleşmesi’nin göçmen kadınların haklarını koruyan 59. maddeye çekince konularak yürürlüğe girmesi de bu konunun bariz örneklerinden. Göçmenlere karşı eşitsizliğin sürdüğü bir yerde kadınların tümüyle özgürleşmesinden söz edilemez.

Bu konuyu değerlendirmeye 59. maddeyi inceleyerek başlamalıyız. İstanbul Sözleşmesi’nin yedinci bölümü göçmen kadınların haklarına ayrılmış. Bu bölümün ilk maddesi olan 59. madde de oturma izinleri ve ikametgâhların düzenlenmesi üzerine. Madde; ikametgâhı eşi veya birlikte yaşadığı başka birine bağlı olan kişiye, ev içi şiddete veya istismara maruz kalması halinde eşinden bağımsız bir oturma izni verilmesine olanak tanıyor. Ayrıca mağdurların ikametgâh sebebiyle başlatılan sınır dışı işlemlerine eşlerinden bağımsız olarak da itiraz etmelerini sağlıyor. Sözleşme, zorla evlendirilerek başka ülkelere getirilen kadınların oturma izinlerini güvence altına alıyor. Kısacası bu madde kadınların ev içi şiddete veya istismara uğramaları durumunda “ya sınır dışı edilirsem” korkusu yaşamadan yetkililere başvurmalarını sağlıyor. İstanbul Sözleşmesi’nin temel ilkelerinden birinin ayrımcılık yapmamak olduğunu biliyoruz. Bu kapsayıcılığın sağlanması için de kadınların, çocukların ve LGBTİQ+’ların göçmen statülerine bakılmaksızın korunması gerekiyor. 59. madde olmadan göçmen kadınların rahatça sözleşmeden yararlanmaları pek mümkün değil.

Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğinden beri birçok ülke İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlüğe soktu. Bu ülkelerden biri de İngiltere. Bir yandan sevinçle karşılanan bu haber öte yanıyla öfkeleri üzerine çekti. Sebebi 1 Kasım itibariyle yürürlüğe giren sözleşmenin 59. maddesine çekince konulması. Kadın ve göçmen hakları örgütleri bu kararı tepkiyle karşıladı ve 80’den fazla örgüt açık bir mektup yayınlayarak kararın göçmen kadınları sözleşmenin sağladığı destekten mahrum bıraktığını söyledi. İstanbul Sözleşmesi’nin temel ilkelerinden olan ve madde 4’ün 3. fıkrasında açıkça belirtilen, kadınların hiçbir statü farkı gözetmeksizin korunması ilkesi 59. maddeye konulan çekinceyle çiğnenmiş oldu. İngiltere hükümeti kendi göçmen politikalarını, İstanbul Sözleşmesi’nin ilkelerine tercih etti de diyebiliriz. Zaten Avrupa Birliği’nden çıkma sürecinin ardından İngiltere ayrımcı göç politikalarıyla gündeme gelmişti. Hareket serbestisinin ortadan kaldırılması ve göçmenlere yönelik puanlama sistemi getirilmesi bunlara örnek olarak gösterilebilir. Göçmenlere yönelik bakışını eşitlikçi bir zemine oturtamamış bir hükümet için kadına yönelik şiddeti tam anlamıyla önlemek mümkün gözükmüyor. Göçmen kadınlar bu sert sınır politikaları uğruna yok sayılıyor.

Tepkiler üzerine İngiltere hükümeti, Göçmen Kadınlara Destek adlı pilot programdan çıkacak verileri beklediklerini, 59.maddenin onaylanmasını bu verileri bekledikleri için ertelediklerini açıkladılar. Oysa programı yürüten örgüt Southall Black Sisters, 59. maddenin onaylanması için programdan çıkacak sonucun beklenmesinin gerekli olmadığını; programın odaklandığı konunun 59. maddeden farklı olduğunu söyledi. Ayrıca program, kaynaklarının sınırlı olduğunu ve ihtiyaç duyan tüm kadınlara destek sağlamaya da yeterli olmadığını belirtti. Maddeyi yürürlüğe sokmaktansa çeşitli pilot uygulamaları öne süren İngiltere hükümeti kadınları bu bahanelerle geçiştiremez. Günün sonunda 59. maddeyle ilgili nasıl bir karara varılacak bilemeyiz ama hükümetin göçmen kadınları korumakla ilgili çekincesi, temel hakların ayrımcı politikalar uğruna ikinci plana atıldığını gösteriyor.

Eşitsizlik farklı boyutlarıyla dünyanın her yerinde sürüyor ve kesişiyor, bu kesişim noktalarındaki insanlar daha çok yok sayılıyor. Hem kadın hem bir de göçmen olduğunuzda yaşam hakkınız hükümetlerce ikinci plana atılıyor. Biz de kadın mücadelesinin diğer eşitsizlikleri yok sayarak var olamayacağını görüyoruz. Bu yüzden İstanbul Sözleşmesi’nden, İstanbul Sözleşmesi’nin hiçbir maddesinden vazgeçmiyoruz.