Olmayan Desteğe Koşul 3 Çocuk

Bugün mücadele ettiğimiz pek çok sorun gibi ekonomik eşitsizlik de toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kritik bir sonucu. Eşitsizliğin parçası olan hiç bir sorun görmezden gelinemez. Belli ki Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık pek öyle düşünmüyor! Yine esas sorunun etrafından dolandığı bir açıklama ile gündeme geldi.

Bakan Yanık’ın, geçtiğimiz hafta kadınlara bir “müjdesi” vardı. Eşi ölmüş kadınlara konut desteği sağlayacaklarını açıkladı. Açıklamaya göre kadınların destek alabilmek için halihazırda sosyal yardım alıyor olmaları gerekiyor. Bakanın açıklamalarına bakınca koşullardan biri gözümüze çarpıyor. Desteğe hak kazanabilmek için kadınların 18 yaş altından küçük en az üç çocuğunun olması gerekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her fırsatta dile getirdiği, duruma göre sayısını artırdığı “Her ailede en az üç çocuk olmalı.” şartına gayet uygun. Yani yoksulluğu tescillenmiş bir kadın da olsanız, eğer iktidarın politikalarının izinden gidip en az üç çocuk doğurmadıysanız konut desteğini hak edemiyorsunuz.

Bu projeden anlaşılıyor ki Bakanlığın, bir erkek maddi ihtiyaçlarını üstlenmediği müddetçe kadınların yoksulluk yaşadıklarına ilişkin bir tespiti mevcut. Toplumda yaygın olarak kadınların çalışmaması, ev içi işlerden sorumlu olması bekleniyor. Çalışıyor olsalar bile, ailenin ihtiyacına göre dönemsel olarak işe giriyor ve ailenin geçimine katkıları ancak “ek gelir” olarak görülüyor. Dolayısıyla evli oldukları erkeklere maddi yönden bağımlı oldukları bir hayat düzenine itiliyorlar. Eşleri öldüğünde ya da boşandıklarında maddi sorunlar yaşamaları bu nedenle kaçınılmaz son oluyor. Bu sonu değiştirmek, kadınların kendi hayatlarını kazanabilmelerini, eşit koşullarda çalışabilmelerini sağlamaktan geçer. Konut desteği sağlanmış olsa da, o konutun içindekilerin geçimlerini nasıl sağlayacağı öncelikli meseledir. Kadınların bir başkasının sürekli desteğine ihtiyaç duymadan geçinmesi amaçlanarak harekete geçilirse çözüme ulaşılacak demektir.

Kadınların yeri ev, görevi ise çocuk bakımı olarak görüldüğünden iktidar da politikalarını o çerçevenin içine hapsediyor. Kadınların kamusal alandaki eşitlik ve özgürlükleriyle ilgilenilmiyor. Çocuklar küçük yaşlardayken kreş hizmeti sağlanmadığı sürece bakımlarının tamamen kadınların sorumluluğuna kalacağı ortada. Bu yüzden kadınların o konutlara hapsedilmemesi için kreş hizmetinin beraberinde ekonomik özgürlüklerine kavuşacakları güçlendirme politikalarının üretilmesi şart. Kadınların meslek edinmelerini sağlamak ve istihdam olanakları yaratmak yetkililerin görevidir. Bu aynı zamanda kadınların maddi olanaklarının, erkek ya da devlet, herhangi bir iktidarın insafına bırakılmaması anlamına da gelir. Bu proje; kadınların yaşadığı ekonomik eşitsizliğe dair bir çözüm üretmiyor. Çünkü Bakanlık; kadınların kendi ayakları üzerinde durmasını sağlamak yerine, eğer yetkililerin yoksulluk testinden geçebilirlerse alacakları sosyal yardımlar ve desteklerle yaşamasını bekliyor. Evli oldukları erkeklerden sonra onlara maddi açıdan bağımlı oldukları ikinci bir iktidardan başka bir şey vadedilmiyor.

Projenin kendi içerisindeki çelişkileri bir yana, amacını meşru bir yere dayandırmak da hayli zor. Ekonomik eşitsizliğin sonunu getirmek, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini bütünlüklü bir sorun olarak ele almaktan kaçarak mümkün kılınamaz. Sorunların parçalı ele alındığı her çözüm önerisi ancak onları geçiştirmeye yarar. Kaldı ki; hedef kitlesine de "yoksul kadınlar" değil, "yoksul anneler" alınarak kadınlar ataerkinin makbul kıldığı şekliyle sadece "annelikle" tanımlanıyor. Yani eşitsizliğin bütünlüklü ele alınmaması bir yana, yetkililer zaten erkek egemen düzenin çarkında dönüp duruyor.

O çarkı allayıp pullayıp sık sık önümüze getirseler de kadınlar çaresi orada olmadığını biliyor. Kadınların çaresi seçim öncesi göz boyamak için üç çocuk yapma koşuluyla sunulan sosyal yardımlar değil, koşulsuz şartsız eşitliktir. Özgürce ve eşit koşullarda çalışabilecekleri, çalışan yoksullar olmayacakları bir düzendir.