Kadınlar Öldürülüyor, Yargı "Haksız Tahrik" Diyor

20 Haziran günü ülkedeki bütün gözler Muğla’da Pınar Gültekin davasından çıkacak karardaydı. Fail Cemal Metin Avcı’nın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alması beklenirken mahkeme heyeti “haksız tahrik indirimi” uygulayarak Avcı’ya 23 yıl hapis cezası verdi. Cinayete yardım ve delilleri karartmaktan suçlanan tüm sanıklar da beraat etti. Mahkeme heyeti cezanın gerekçeli kararında “Fail cinayeti canavarca hisle ve eziyet çektirme amacıyla işlemedi.”dedi. Yakılarak öldürülmüş bir kadın varken bunu “canavarca his” ve “eziyet çektirme” saymamak failleri aklamaktır. Yasalar bu konuda açıkken olması gereken Cemal Metin Avcı’nın kasten öldürmenin nitelikli hallerinden cezalandırılmasıdır, indirim uygulanması değil.

Bu karar üzerine Adalet Bakanı Bekir Bozdağ: “Karar vicdanımı sızlattı”, “Haksız tahrik indiriminin tartışılmasını olumlu buluyorum.” dedi. Yıllardır kadın cinayeti davalarında cinsiyetçi kararların önüne geçmek için mücadele ediyoruz. Yargının toplumsal cinsiyet eşitsizliğini göz önünde bulundurması, mevcut yasaların bu konuda yenilenmesi için çalışmalar yürütüyoruz. Yani kadınlar haksız tahrik indirimin yıllardır tartışıyor. Pınar Gültekin davasında çıkan karar için “vicdanımız sızladı” diyenler ise İstanbul Sözleşmesi’nden imzayı geri çekiyor. Diğer tüm haklarımıza saldırmaya kalkıyor. Somut durum buyken yetkililer kadınların öldürülmesinde, yargının verdiği cinsiyetçi kararlarda etkileri yokmuş gibi davranamaz.

Türk Ceza Kanunu’nun 29. maddesinde “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine 18 yıldan 24 yıla ve müebbet hapis cezası yerine 12 yıldan 18 yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” deniyor. Hangi şartlarda uygulanıp hangi şartlarda uygulanmayacağı konusunda Yargıtay kararları esas alınıyor. Peki kadın cinayeti davalarında niye bu kadar çok haksız tahrik indirimi görüyoruz? Genelde kadın cinayeti davalarında faillerin “beni aldattı”, “erkekliğime laf etti” gibi söylemleri üzerine haksız tahrik indirimine gidiliyor. Kadınların toplumsal cinsiyet rollerine, toplumun bir kısmının çizdiği “ahlak” çerçevesine uymaması bahane ediliyor. Kendini savunamayacak olan kadınlar hakkında erkekler mahkemelerde istediklerini söyleyebiliyor. Mahkeme heyetleri ise araştırma gereği bile duymadan “haksız tahrik indirimini” direkt uyguluyor. Bu, ayrımcılığın önemli bir boyutunu gösteriyor. Kadınların kendi hayatlarına dair karar almak istedikleri için öldürülüyor olduğu gerçeği göz ardı edilirken failleri aklama yarışına giriliyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği sonucu kadınların öldürüldüğü yetmiyormuş gibi bir de öldükten sonra kadınlar suçlu bulunuyor. Mücadelemiz sonucu “haksız tahrik indirimi” uygulanan kadın cinayeti davalarının azaldığı bir dönem olmuştu. İstanbul Sözleşmesi’nden imza geri çekildiğinden beri ise tersine bir artış olduğunu görüyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nden imzanın geri çekilmesinin iptali için Danıştay’da görülen duruşmalarda Cumhurbaşkanı vekili “Sözleşmeden çekilmenin somut karşılığı yok.” demişti. Cinsiyetçi kararların sayısının yükselmesi gözlemlediğimiz somut karşılıklardan biridir. Eşitlik İçin Kadın Platformu Pınar Gültekin davasında çıkan kararda İstanbul Sözleşmesi’nin hangi maddelerinin uygulanmadığını yayınlamıştı*. Örneğin; suça yardım ve yataklıkta bulunanların cezalandırılmasını öngören 41. madde Cemal Metin Avcı’nın yakınlarının beraat etmesiyle ihlal edilmiştir. Sözde “namus” adı altında işlenensuçların indirim gerekçesi olarak kabul edilemeyeceğini belirten 42. maddei ihlal edilmiştir. Bu tür kadına yönelik şiddet davalarında caydırıcı, suçun ciddiyetine uygun cezalandırma öngören 45. madde indirim uygulanarak ihlal edilmiştir. Kadınların şiddetten uzak bir yaşama sahip olma hakkını düzenleyen sözleşmenin uygulanmamasının ve hatta bu sözleşmeden imzanın geri çekilmesinin işte böyle hayati karşılıkları var. Olacaktır da.

“Haksız tahrik indirimleri” bizim Pınar Gültekin davasında karar çıkmadan önce de tartıştığımız bir şeydi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu yakın zaman önce Yargıda Cinsiyetçilik** konulu bir rapor yayınladı. Bu rapor takip ettiğimiz davaların bazılarında verilen “haksız tahrik indirimlerinden”örnekler içeriyor. Örneğin, boşanmak istediği erkek tarafından 2018 yılında 20 yerinden bıçaklanarak öldürülen Güner Çağraş davasında yerel mahkeme eşe karşı kasten öldürmeden ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası vermişti. İstinaf mahkemesi ise sanığın “bana hakaret etti” savunmasını dikkate alarak “haksız tahrik indirimi” uygulanmalı dedi. Failin Güner’i arkadan bıçakladığını, aralarında bir diyalog geçmediğini söyleyen tanık dikkate alınmadı. Yargı sanıkların ifadelerini hiç incelemeden direkt kabul ederek indirim uygulayabiliyor. Bunu tanıkları bile yok sayarak yapıyor. Güner Çağraş davası sadece bir örnek. Benzer kararların çıktığı onlarca dava var. Haksız tahrik indiriminin uygulanma şartlarını, Yargıtay kararlarını yok sayanlara karşı mücadeleye edeceğiz.

Aynı zamanda eşitsizliğin bir başka boyutunu da göstermek isteriz. Kadınları öldüren erkekler hakkında kolayca “haksız tahrik indirimine” gidilebiliyor. Yıllardır sistematik olarak şiddet gördüğü erkeği kendini veya çocuklarını şiddetten korumak için öldürmek zorunda kalan kadınlar ise indirimden yararlanamıyor. Kadınların yaşamak için birini öldürmek zorunda kalması dikkate alınmazken erkeklerin gerçek olduğundan bile emin olunmayan söylemleri dikkate alınıyor. Bu yargının yasaları uygulamadığının, erkeklerden taraf olduğunun göstergesidir.

Bizler yargının kadın cinayeti davalarında verdiği cinsiyetçi kararlara karşı mücade etmeye devam edeceğiz. Eşit ve özgür yaşamı kazanacağız.

*https://twitter.com/esik_platform/status/1539531848056983553?s=20&t=Mrmv2IR9s2uk6hOLDFzUyg

**https://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/davalarimiz/3024/kadin-cinayetlerini-durduracagiz-platformu-davalari-yargida-cinsiyetcilik-raporu