Bursa’nın Osmangazi ilçesinde Mithat Paşa Ortaokulu müdürü Haydar Akın, öğretmenlere kız ve erkek öğrencilerin ayrı sıralarda oturtulması gerektiği yönünde bir mesaj gönderdi. Öğretmenlerin çoğundan böyle bir uygulamanın yapılamayacağı yönünde geri bildirim alınca talebini resmi yazıya döktü: “Değerli öğretmen arkadaşlarım, 22.03.2022 tarihi itibariyle tüm sınıflardaki oturma düzeninin değiştirilmesi ve erkek öğrenciler ile erkek, kız öğrenciler ile kız öğrencilerin denk geleceği şekilde bir düzen oluşturulması gerekmektedir. Gereğini arz ederiz.” Yükselen tepkilerle birlikte kaymakamlık soruşturma başlattı, Haydar Akın soruşturma gereğince görevinden uzaklaştırıldı. Öğrencileri cinsiyetlerine göre ayrıştırarak laik eğitimin temel esaslarını çiğneyen bir müdürün görevine devam etmesi söz konusu bile olmamalı. Ama Haydar Akın’ın suçu, kadın erkek ayrı oturtulmasının velilerden gelen bir talep olduğu gerekçesiyle meşrulaştırılmaya çalışıldı. Açığa alınmasından çok kısa bir süre sonra “Devlet Memurları Kanunu” kapsamında “devam eden soruşturmanın çalışmasını engellemediği” gerekçesiyle görevine iade edildi.
Bursa’da yaşanan cinsiyetçi olayı daha iyi değerlendirebilmek için son birkaç senedir devlet okullarının içinde bulunduğu duruma göz atmak gerekiyor. Özellikle 2014 yılından bu yana yapılan atamalarda okul idareleri referans ve mensubiyet ile oluşturuluyor. Örneğin 2019 yılı verilerine göre proje okullarında görevlendirilen 1.976 müdür yardımcısının 1.561'i Eğitim-Bir-Sen üyesi. Zaten hiçbir zaman çağı yakalayamamış olan okullardaki bu liyakatsizlik eğitim sistemini daha da ayrıştırıcı bir hale getiriyor. Tek tipleşen ve tek tipleştikçe de fikirleri radikalleşen idareler yüzünden öğrenciler; cinsiyetçi kıyafet yönetmeliklerine, homofobik söylemlere, bilimden ve teknolojiden bihaber eğitim politikalarına maruz bırakılıyor. Çocuklar küçücük yaşlardan itibaren ayrımcılıkla tanışıyor. Haydar Akın da çeşitli bahanelerle ayrımcı zihniyetini eğitim politikalarına yansıtmaya çalışanlardan, çocuk haklarını çiğneyenlerden biri. Onun görevine iade edilmesi için çabalayan Eğitim-Bir-Sen, basın açıklamasında açıkça "karma eğitim dayatmasından" vazgeçilmesi gerektiğini söyledi. Oysa karma eğitim bir dayatma değil, tarihsel mücadelemizin bir kazanımı ve laik eğitimin önemli bir parçasıdır. Karma eğitime karşı tavır almak laikliğe açık bir saldırıdır. Bireylerin toplumun her kesimiyle temas edebilecekleri ve böylelikle birlikte yaşamayı öğrenebilecekleri bir ortamda eğitim almaya hakları vardır. Karma eğitim de işte bunu sağlamak için her çocuğun hakkıdır. Okullardaki ayrımcılık, toplumsal hayattaki ayrımcılığın ilk basamağı olarak karşımıza çıkar. Cinsiyetleri ayırmak ve onların temasını engellemek de toplumumuzda giderek yayılan ve kanıksanan nefretin yaygınlaşmasından başka hiçbir işe yaramayacaktır. İşin daha acı yanı Haydar Akın'ın göreve iadesi, toplumun en savunmasız kesimlerinden olan çocukların devlet tarafından yeterince korunmadığının göstergesidir. Daha kız ve oğlan çocuklarının yan yana oturmasını kabullenemeyen, sözde eğitimcilere LGBTİQ+ çocukların haklarından ya da çocuklara cinsel eğitim verilmesi gerektiğinden bahsetmek mümkün mü? Dünyanın ışık hızında geliştiği ve dönüştüğü bir dönemde Haydar Akın'ın zihniyetindeki eğitimcilerin yeni kuşaklara öğretecek hiçbir şeyi yoktur.
Okullarda ayrımcı uygulamalar yapan zihniyetin asıl isteği “yılanın başını küçükken ezmek” tir. Kız ve erkek çocukların sıralarının ayrılması, ileride toplumsal cinsiyet rollerine baş kaldırmalarını engellemek içindir. Bu tabloda okullar çağdaş bir bilim yuvası olarak değil, öğrencilere doğru sallanan sinirli bir parmak olarak karşımıza çıkmakta. Eğitim sistemleri, hükümetlerin yaratmak istedikleri toplumsal surete göre şekillenmekte. Haydar Akın’ın cinsiyetçi uygulamasına neredeyse hiçbir yaptırım uygulanmaması, hükümetin ayrışmış bir toplumsal suret görmek istediğinin göstergesidir. Okullarda karşılaştığımız ayrıştırıcı politikalar bizi gelecekte yaratmamız beklenen dünyaya hazırlar. Kişiler onlara dayatılan kimliklerin altında ezilirken kadınların her gün şiddete maruz kaldığı, trans cinayetlerinin ve intiharlarının yaygınlaştığı bir toplumla baş başa kalmaktayız. Böylelikle toplumsal cinsiyet eşitsizliği, okullar aracılığıyla kendini yeniden yaratmakta.
Eşitlikçi feminist mücadelemiz toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, bu zihniyeti güdüleyen devlet eliyle meşrulaştırılmasına izin vermeyecek. Eğer kurumlar ayrımcılığı engellemiyorlarsa bizler bunu engellemek için mücadelemizi sürdüreceğiz. Okullar; idareciler veya veliler için değildir, toplumsal cinsiyet ayrımı yapılmaksızın yalnızca öğrenciler içindir. Öğrencilerin, idareciler ve velilerin dışında ayrı hakları olan bireyler oldukları da göz ardı edilmemelidir. Çağdaş ve modern koşullarda, bilimin ışığında öğrencilerin yararı gözetilmelidir.