7 Mart’ta İstanbul Marmaray’da iki genç saldırıya ve hakarete uğradı. Gençlerin öpüştüklerini iddia ederek “Ne sevişip, öpüşüyorsunuz? Aile var burada. Allahsız, kitapsızlar!” diyerek bir yolcu üzerlerine yürüdü. Gençlerin bu ifadelere tepki göstermesi üzerine Marmaray içerisinde arbede yaşandı. Diğer yolcular yaşananlara müdahale etti. Birkaç gün önce de Üsküdar’da bir kafede şef garson el ele tutuştukları için kafedeki sevgililere “Bu kadar yakın duramazsınız.” dedi. Çevrede yaşayan kadınlar o kafeye giderek kafeyi protesto ettiler. İşletme müdürüyle görüşmek istediklerini ama müdürün görüşmeyi reddettiğini dile getiren kadınlar “İnsanların yaşam tarzlarına müdahale etmenizi kınıyoruz.” dediler. Aynı zamanda o kafede çalışan şef garsona bir grup kişi “Siz kötülüğe müdahale ettiniz.” diyerek çiçek verdi. Kamusal alanlarda yaşanan bu olaylar özgürlüğe gölge düşürmeye çalışmaktır.
“Kamusal alan”lar “demokrasinin meşrulaştığı yerler” olarak tarif edilir. Toplumdaki tüm kişilerin birbirleriyle etkileşim içinde bulunduğu; ortak, toplumsal alanlardır. Hangi kültürden, dinden, ırktan, cinsiyetten, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinden olursanız olun kamusal alanlar herkese aittir. Marmaray tam böyle bir alan mesela. İstanbul’da yaşayan ve o an şehirde bulunan herkesin kullanımına açık. İki genç, kendi iradeleriyle gerçekleştirdikleri şeylerden dolayı orada birinin hakaretleriyle ve saldırısıyla karşılaşıyorlar. Yeşilçam filmlerindeki şu sahneleri birçok kişi hatırlar; bankta oturan, birbirine sarılan sevgililere ileriki kuşaklardan kişilerin gelip müdahale ettiğini, “ahlak” adı altında nasihatlar verdiğini. O filmler çok eskide kaldı belki ama kamusal alanlarda böylesi tepkileri hala görebiliyoruz. Bizce tüm toplumun ortak bir şekilde kullanabildiği kamusal alanlar, tüm toplumun başkasına zarar vermeden özgürce istediğini yapabildiği, dilediğini öpebildiği veya dilediğine sarılabildiği alanlar olmalıdır.
Marmaray'da ve bir kafede böyle bir şeyin yaşanması şöyle bir soruyu akla getiriyor. Kamusal alanlar herkese açık ama çizilmiş kalıplara uyulursa mı? Patriyarkanın yarattığı eşitsizlik sonucu toplumsal cinsiyet rolleri oluşur. Kadınların ve erkeklerin o rollere göre yaşamaları beklenir. Kamusal alanlarda insanların kıyafetinden nasıl davrandıklarına kadar karışılması da böyle bir şey işte. “Ahlak”, “din”, “gelenek”, “kültür” adı altında belirli kalıplar çiziliyor. Bazı kişiler, o çizginin dışına çıkanlara fiziksel saldırı gerçekleştirme hakkını bile kendinde görüyor. Bugün ise çizilen bu kalıpları reddeden genç kuşaklar özgürlüklerine sahip çıkıyor. Yeşilçam filmlerinin çekildiği dönemde değiliz, gerici tüm bu eğilimler yok olmak zorunda.
Kamusal alanlarda insanların kimseye zarar vermeyen tavırlarının bazı kişileri ya da grupları rahatsız etmesi, bunun üzerine müdahalenin gerçekleşmesi özgürlüklere saldırıdır. Bir kişinin ne yapacağına yön vermeye çalışmaktır. Bugün ülkede siyasi iktidarın tüm gerici ve muhafazakar hamleleri, toplumdaki böylesi insanlara cesaret veriyor. Dayatma yaşam şekilleri, çizilmiş kalıplar kadınların ve LGBTİQ+ların hayatını özgürce yaşamasının önünde engel olarak duruyor. Özgürlüklerimize saldırı olan her eğilim, her hamle ile mücadele edeceğiz.
Ülkede böylesi örnekler görsek de nesnel durum siyasi iktidarın geriye, toplumun ileriye gittiği yönünde. Bugün Türkiye’de toplumun kadına yönelik bakış açısında büyük değişimler var. Türkiye halkları da kadın kurtuluş mücadelesinin meşruluğunu benimsemiş durumda. Kadınlar şiddete uğradığında, kapısını kapatıp evine giren insan sayısı çok az artık. Toplum kadınları yaşatmak için çabalıyor. Özgürlükler için de elinden geleni yapacak, gerici hamlelere geçit vermeyecektir, biliyoruz.