1 Eylül’de ABD’nin Teksas eyaletinde kürtaj karşıtı bir yasa yürürlüğe girdi. Yasaya göre hamileliği 6. haftayı geçenlerin kürtaj yaptırması yasaklandı. Bu yasa ile sadece kürtaj yaptıran hamilelere veya kliniklere değil, onlara herhangi bir şekilde yardım sağlayanlara da dava açılabilecek. Üstelik dava açabilmek için kürtaj yaptıranlarla hiçbir bağınızın olması da gerekmiyor. Yasal kürtaj süresini bu kadar düşürmek, gebelik fark edildikten sonra kürtaj için karar vermeye vakit kalmamasına sebep oluyor. Bu da hamileleri doğum yapmaya mahkum etmek anlamına geliyor.
Doğurganlığı kontrol etmek için cinsiyetçi politikalar üretmek elbette ki Teksas yönetimine özgü değil. Hala kürtajın yasak olduğu ülkeler var. Gebeliği sonlandırma hakkının iktidarlar tarafından kısıtlanmaya çalışıldığı pek çok ülke hala mevcut. Yakın tarihli bir başka örnek için Afganistan’a baktığımızda Taliban’ın da “kadınların işi doğurmaktır” şeklinde açıklamalar yaptığını görüyoruz. Bunun hemen ardından Katolik dini lideri Papa da “kürtaj cinayettir” açıklaması yaptı. Günümüzde birbirine karşı silahlanacak kadar düşmanlık yapan iki farklı dini inanç temsilcisinin, kadınların özgürlüklerini yok sayma konusunda nasıl ortaklaştığını görüyoruz. Bu yılın başlarında Polonya’da kürtajı büyük oranda yasaklayan yasa çıkarıldı örneğin. Sadece cinsel saldırı ve tıbbi olarak hayati risk olan durumlarda kürtaja izin veren yasaya karşı bütün şehirlerde kadınlar ayağa kalkmıştı. Kültürleri, yönetim biçimleri birbirinden bambaşka olsa dahi, dünyanın oldukça farklı bölgelerinde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin eseri olan yasaklar karşımıza çıkıyor. Kadınların özgürlükleri gerici siyasi iktidarların hedefi haline geliyor. Doğurmak ya da doğurmamak da cinselliğiniz gibi devletin kontrolü altına alınıyor.
Uzak gibi görünen örneklerden daha yakına geldiğimizde AKP’nin kürtaj politikalarının da aynı gericilikten ve erkek egemenliğinden beslendiğini görüyoruz. Türkiye’de kürtaj, hamileliğin 10. haftasından önce kanunen yasak değil. Buna rağmen çok basit bir tıbbi işlem olan kürtajın yapılabildiği, devlete bağlı sağlık kuruluşlarının sayısı çok az. Bu kuruluşlardan bazıları da yalnızca sağlığı olumsuz etkileyebilecek durumlarda, yani tıbbi zorunluluk varsa kürtaj yapıyor. Önceden olmayan bu kısıtlılık, AKP’nin “kürtaj cinayettir” söylemleri etrafında yürüttüğü hak karşıtı politikaların ardından bu hale geldi. Bu politikalar temelde “kadınların en büyük kariyerlerinin annelik olduğu” iddiasını da içeriyor. Kadınların yalnızca çocuk yapması, o çocuklara bakması ve çocukların tüm sorumluluğunu üstlenerek hazır işgücü haline getirmesi bekleniyor. Kadınların çocuk yapıp yapmayacağı, yapacaksa kaç çocuk doğuracağı denetlenmek isteniyor.
Tüm bunlara rağmen kürtaj hakkı mücadelesi, özgürlük karşıtı düzeni de değiştirmeyi başarıyor. Türkiye’de kürtaj yasağının gündeme gelmesini engelleyen şey, kadınların başlattıkları geniş çaplı eylemler oldu örneğin. Geçtiğimiz günlerde Meksika’nın Coahuila eyaletinde de kürtaj yasasında geçen “hapis cezası” kaldırıldı. Meksika Yüksek Mahkemesi, kürtaj yaptırmayı cezalandırmanın anayasaya aykırı olduğuna karar verdi. Bunlar elbette özgürlükleri için mücadele veren kadınların önemli kazanımlarıdır.
Farklı ülkelerde pek çok hükümet nüfus planlama politikalarıyla toplumu çocuk yapma konusunda olumlu ya da olumsuz yönlendiriyor. Bunu yaparken yöntemlerinden biri de kişilerin doğum yapmak ile ilgili karar verme özgürlüklerini kürtaj yasaklarıyla ellerinden almak oluyor. Doğum yapmaya ve kaç çocuk doğuracağına ilişkin karar hakkı ancak kişinin kendisine ait olabilir. Aksi durum, kadınların kendi hayatlarına dair karar verme özgürlüğüne de açıkça saldırıdır.
Ancak mücadele sayesinde Meksika’da koşullar değişiyor. Teksas’ta da, başka ülkelerde de değişecek. Tüm dünyada kendi hayatımıza dair kararları biz vereceğiz. Özgürlüklerimizi kısıtlamak isteyenlerin karşılarına ise daima mücadelemizle çıkacağız.