Irkçı Saldırılar İnkar Politikasıyla Önlenemez

Geçtiğimiz günlerde Konya’da silahlı saldırı sonucu bir ailenin 7 üyesi katledildi. Ardından evleri ateşe verildi. Ailenin yıllardır ırkçı saldırıya uğradığı biliniyor. Fakat failler, son olarak 12 Mayıs’taki saldırı sonrasında serbest bırakılmıştı. Katliamın ardından ise fail olaydan 6 gün sonra yakalandı. Peki burada tek suçlu tetiği çeken midir? Defalarca aileye saldıran failleri serbest bırakan yetkililer, bu olay zincirinin neresindeler?

Daha önce de saldırıya uğramış olan aileye, taleplerine rağmen koruma verilmedi. Bir de bunun üstüne failler hafif yaralamadan serbest bırakıldı. Böylece saldırıya zemin hazırlanmış oldu. Toplumda eşitsizliğe uğrayan kesimler işte böyle korunmuyor ve saldırıya açık hale getiriliyor. Ayrımcılığa uğrayanlara yönelik şiddeti ancak önleyici politikalar durdurabilir. Ama gereken tedbirler alınmıyor. Kadınları korumayan, failleri serbest bırakan yetkililer nedeniyle kadın cinayetlerine zemin hazırlanması bunun çok açık bir örneği. Konya’daki aile de yetkililerin tedbir almaması nedeniyle saldırıya uğradı. 7 kişi göz göre göre yaşamını yitirdi. Devletin inkar yöntemleri ve ihmali sonucu insanlar ırkçı saldırılarla öldürülüyor.

İktidardan kimi isimler olayın etnik köken konusuna dayanmadığına dair açıklamalarda bulundu. Faillerin daha önce “burada Kürtleri yaşatmayacağız” dedikleri videolar mevcut. Yetkililerin bunun ırkçı bir saldırı olmadığını söylemesi asılsızdır. Fail henüz yakalanıp ifadesi bile alınmadığı sırada, olayla ilgili herhangi bir soruşturma yürütülmemişken; çıkıp bu açıklamanın yapılması olayın üstünü kapatma çabasıdır. Yetkililerin ilk işi katliamın ırkçılıktan kaynaklanmadığını açıklamak değildir. Failleri ve ihmali olanları tespit ederek gereğini yapmaktır.

İktidarın bu tarz manipülasyonlarından kuvvet alanlar “Kürt oldukları için öldürülmediler ki, komşu kavgasıymış” söylemlerine başvurmakta gecikmediler. Bu söylem bize tanıdık geliyor. Bir kadın toplumsal cinsiyet ayrımcılığı nedeniyle öldürüldüğünde buna “kadın cinayeti” diyoruz. Kadın cinayetine sıradan bir adli olay gibi yaklaşmak kadına yönelik şiddetin üstünü kapatmak anlamına gelir. Konya’da yaşanan katliamda da 7 kişilik aile Kürt oldukları için öldürüldü. Bunu da ırkçılık temelli cinayet olarak ele almamız gerekir. “Komşu kavgası” düzeyinde ele almak, ırkçılığın üstünü kapatmak anlamına gelecektir.

Konya’da bu olayın öncesinde farklı bir kişi tarafından yapılan ırkçı saldırıda Hakim Dal isimli bir yurttaş öldürülmüştü. Ankara’da ise iki ayrı aileye yönelik saldırılar gerçekleşti. Ankara’da yaşanan olaylardan birinde, saldırıya uğrayan aileden 4 kişi yaralandı. Aile fertlerine koruma verilmezken faillerin koruma altına alındığı öğrenildi. Yetkililerin, hayatları tehlike altında olan aileleri korumaması nasıl bir gerekçeye dayanıyor?

Dönemin Konya Emniyet Müdürü, Hrant Dink cinayeti ve 10 Ekim Katliamı davalarında adı geçen biri. Aynı emniyet müdürünün, Konya’da gerçekleşen saldırıları önlemek için hiçbir tedbir almaması tesadüf müdür? Bir avukat Konya’da Hakim Dal öldürüldüğünde olay yerine emniyet müdürünün geldiğini; olayın ırkçı saldırı değil, köy kavgası olduğunu söylediğini belirtmişti. Yaşanan bu olaylar ve emniyet müdürünün geçmişi de göz önüne alındığında bilinçli olarak tedbir alınmadığının düşünülmesi olağan. Aileden yaşamını yitiren Serpil Dedeoğulları’nın Süleyman Soylu’ya ait bir sosyal medya hesabından yardım istediği yazışmalar ortaya çıktı. Aileden bilgi istendiği anlaşılan yazışmalardan sonra hiçbir önlem alınmadığı ortada.

Tüm bu veriler ele alındığında katliamın göz göre göre geldiğini söylemek gerekir. Irkçı saldırılarda ya da tehdit söz konusu olduğunda tedbir almak için etkin hukuki süreçler devreye girmeli. Konya’da olduğu gibi cinayete varan saldırılarda sorumluların ve ihmali olanların üstü kapatılmamalıdır.