Hayvanları Koruma Kanunu Kimi Koruyor?

Geçtiğimiz günlerde Hayvanları Koruma Kanunu TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştı. Kanun teklifini incelediğinizde, senelerdir vaatlerle, komisyonlarda süreç uzatılarak ancak hazırlanan yasanın tam olarak hayvanları neye karşı ve nasıl koruyacağını anlamakta güçlük çekiyorsunuz.

En başta göze çarpan konu, hayvanların mal olmaktan çıkarılmamış olmaları. Aksine mal olmalarını destekleyici düzenlemeler getirilmiş. Evcil hayvan satışını koşulsuz yasaklamak yerine, kedi ve köpeklerin satılabilecekleri yerler ve bunları kimlerin denetleyeceği hakkında maddeler bulunuyor. Hayvanların öldürülmesi de pek sorun olarak görülmemiş gibi duruyor. Ancak evcil hayvanı kasten öldüren kişiye verilebilecek bir ceza mevcut, o da 6 aydan 4 yıla kadar hapis cezası. Tanımlanan hapis cezalarının pek çoğu da mevcut hukuk sisteminde faillerin ceza almamasının, en iyi ihtimalle davaların para cezasıyla sonuçlanmasının önünü açabilecek kadar yetersiz. Kanunda avcılık ile ilgili bir yasaklama da bulunmuyor. Hayvanların yaşam hakkı, ancak nesli yok olma seviyesine geldiğinde -söylemde de olsa- önemli görüldüğü için, nesli yok olma tehlikesinde olan hayvanların öldürülmesine karşı caydırıcılığı olmayan bir ceza getirilmiş.

Zaten çözümü hayvan hakları kapsamında ele almadıkları, teklif sürecinde kanunun adında geçen hayvan hakları ifadesini değiştirmelerinden de anlaşılıyor. Kanun, bazı hayvanların nasıl alınıp satılabileceğini düzenleyen, hayvanlara karşı çeşitli suçlar işleyenlerin kulağını çeken bir seviyede kalıyor. Hayvanların alınıp satıldığı, çeşitli şekillerde hapsedildiği ve hayvan üretimi yapan sektörlerle ilgili bir yasaklama da yok. Adında hayvanları koruduğu iddiası olsa da esas koruduğunun zevk için hayvanları öldürenler ve hayvanlar üzerinden para kazanan sektörler olduğu açıkça görülüyor.

Ağızlarından çıkan ne olursa olsun, hayvan haklarının varlığını senelerdir kabul dahi etmeyen bir iktidarın, onlara karşı sorumluluklarını kabul ettikleri bir kanun çıkarmaması şaşırtıcı mı? Elbette değil. İstanbul Sözleşmesi’ni iptal ederek kadınların, çocukların ve LGBTİQ+ların haklarını hiçe sayanlar, hayvan hakları konusunda da sorumluluklarını üzerinden atmak istiyor. Kendisinden farklı olanın haklarını tanımayan gericiler, hayvanlar üzerinden para kazanan sektörlerle ilişkileri de işin içine girince elbette hayvan haklarını siyasi çıkarları ve kendi yaşam pratiklerinden bağımsız ele alamaz. Tutarlı olan da böylesidir.

Ancak bu “tutarlılıklarından” ötürü hayal kırıklığına uğradığımız, kararlılıklarından ötürü umutsuzluğa düştüğümüz de yok. Çünkü onların her alanda yeniden ürettikleri eşitsizliğe karşı, biz de tutarlı ve kararlı bir şekilde her canlı ve toplumsal kesim için eşitlik mücadelesi vermeye devam edeceğiz.