İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkılmasını hedefleyen Cumhurbaşkanı kararı yok hükmündedir. Aylardır sözleşme için mücadele eden herkes buldukları her fırsatta her platformda bunu defalarca tekrar ettiler, haykırdılar: Yok hükmündedir.
Peki ne demek bu? Koskoca Cumhurbaşkanlığı yok hükmündeki kararlarla mı yönetiyor ülkeyi? Gelin birlikte karar verelim buna.
İstanbul Sözleşmesi 7 Nisan 2011 tarihinde yazıldı, 11 Mayıs 2011 tarihinde de İstanbul’da imzalandı. Ülkemizde 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girdi. Peki neye dayanarak ülke nüfusunun yarısından fazlasının (kadınların, çocukların ve LGBTİQ+’ların) hayatını, haklarını koruyacak bu sözleşmeye imza atıldı? 6251 sayılı yasa ile TBMM’de oy birliği ile onaylanıp, anayasanın 90. maddesine dayanarak bu çerçevede yürürlüğe konuldu. Neden 90. madde çerçevesinde yürürlüğe konuldu? Çünkü İstanbul Sözleşmesi, bu madde gereğince insan haklarına yönelik uluslararası bir antlaşma olarak normlar hiyerarşisinde yasaların üstünde yer almaktadır. Yani bu sözleşme öyle temelsiz, hukuksuz ve dayanaksız bir çerçeve ile girmedi hayatımıza. Çıkışı tam da böyle oldu.
Türkiye bir gecede, Cumhurbaşkanı kararıyla (R.G: 20 Mart 2021/3718 sy.) sözleşmeden tek taraflı olarak çekilmeye karar verdi. Burada sorulacak doğru soru şudur: yasalardan üstün olduğu anayasa ile belirlenmiş olan bir sözleşme, Cumhurbaşkanı kararıyla feshedilebilir mi? Edilemez. Dolayısıyla bu karar yok hükmündedir.
Hiçbir dayanak göstermeden çıkarılan bu karar (artık buna hayalet karar da diyebiliriz) birçok anayasa maddesi ve genel ilkeler çerçevesinden bakıldığında gittikçe silikleşen, gözümüzde kaybolan bir hayalete nasıl dönüşecek bakalım.
İstanbul Sözleşmesi’nin her bir maddesi ülkenin yarısından fazlasının kazanılmış hakkıdır. Sözleşmeden imzanın çekilmesi Türkiye’nin de dahil olduğu Avrupa Konseyi çerçevesinde kazanılmış haklara yönelik geriye götürülememezlik genel ilkesine aykırıdır. Yani yok hükmündedir. Biraz daha silikleşti değil mi karar gözünüzde? Devam edelim…
Cumhurbaşkanı’nın yetki alanı, çıkarabileceği kararnameler ve kararların geçerlilik alanı uygulama antlaşmaları ile kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik, ticari teknik ve idari antlaşmalara ilişkin olan anayasa madde 90/3 ile sınırlandırılmıştır. Yani yasa ile uygun bulunmuş olan uluslarası sözleşmeleri (örneğin İstanbul Sözleşmesi’ni) kapsamamaktadır. Yani bu sözleşme üzerinde fesih yetkisine sahip olmadığının bir kanıtı daha… Karar henüz sizin için tamamen hayalet olmadıysa, devam edelim.
Sözleşmenin fesih kararı, anayasanın 2. (Türkiye’nin Hukuk Devleti olması), 6. (kaynağını anayasadan almayan yetki kullanma yasağı), 7. (yasama yetkisinin devredilemezliği), 11. (Anayasanın üstünlüğü), 13. (hak ve özgürlüklerde yasallık ilkesi), 87. (kanun koymak ve kaldırmak yetkisi TBMM’ye ait olması), 90. (uluslararası sözleşmelerin normlar hiyerarşisindeki yeri) ve 104. (CB yetkilerinin sınırları) maddelerine açıkça aykırıdır.
İşte geldik nihai sonuca: Tüm bu kanıtlar ışığında 3718 Sayılı Cumhurbaşkanı kararı açık bir şekilde yok hükmündedir. Yani bu karar yok hükmünde hayalet bir karardır. Tıpkı hiçbir hukuki temeli olmayan içki yasağı, memurların istifa yasağı vb. gibi...
Hukuken yok hükmünde kararlarla bir gecede sözleşmeden çıkılıyor, yasaklar getiriliyor. Hiçbir hukuksal dayanağı olmayan “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” kararlarıyla, hukuksuz genelgelerle özgürlük alanları yönetiliyor. Hayalet kararlarla koca bir ülkeyi yönetmek “yaptım oldu” oyununa dönüştürülüyor.
Sözleşmenin uygulanması için mücadele ederken bir bakıyoruz ki ülkenin her alanında anayasa, yasaların da üstündeki sözleşmeler ve yasalar yok sayılarak normlar hiyerarşisinde dahi bulunmayan genelgelerle tam anlamıyla suç işleniyor.
Bu, ülke yönetmek değil. Bu, suç işleyerek, suça alan hazırlayarak, hayalet kararların arkasına sığınarak hukuk devletini kendi oyununa evriltmektir. Ancak toplumun büyük kesimi oyunlara da hayaletlere de inanmayı bırakalı çok oldu. Korkmuyor artık hayaletlerden de, hayaletlerin arkasına sığınanlardan da. Peki, ya siz?