İstanbul Sözleşmesi Kararının Ardından

Türkiye, ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi’nden 20 Mart gecesi bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile çekildi. Bu karar ve ardından yaşananlar ne anlama geliyor? Doğru bir değerlendirme yapabilmek için öncelikle doğru gözlemlere ihtiyacımız var. 

 
İstanbul Sözleşmesi kararının hemen ardından İçişleri Bakanı bir açıklama yayımladı. Bu açıklama, sonraki süreci de anlamlandırabilmek açısından önemli. Soylu açıklamada, kadına yönelik şiddetin karşısında olduklarını üzerine basa basa vurguluyor. Öyle ki “Dünyada bu mücadelenin örnek temsilcisi olacağız.” diyor. 
 
Erdoğan’ın genç bir kadının sorusuna verdiği cevabı hatırlamakta da fayda var: Dinimizde kadına şiddet haramdır. Böyle bir sözleşmeye ihtiyacımız varsa biz daha güzelini, daha adilini hazırlarız. 
 
İktidar, anlattığı gibi kadına yönelik şiddetin karşısındaysa neydi bu kararın nedeni? Çekilme kararının ardından LGBTİQ+’lara yönelik baskıların arttığı ortada. Eylem alanlarına alınmayan gökkuşağı bayrakları ve üzerinde LGBTİQ+ yazan pankartlar, gökkuşağı bayrağı açan Boğaziçi Üniversitesi öğrencisine açılan soruşturma… Kadına yönelik şiddete sıfır toleransla başlayan cümleler “Milletimizi eşcinselliğe özendiriyorlar” ile bitti. Dolayısıyla kararın başta LGBTİQ+’lara yönelik olduğunu tespit etmek yerinde olacaktır. Fakat bununla sınırlı olduğunu söyleyemeyiz. Dahası var.
 
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararından sonra Montrö Boğazlar Sözleşmesi tartışmaya açıldı. Hatırlatalım, Soylu açıklamasında “İstediğimiz sözleşmeye imza atarız, istediğimiz sözleşmeden çekiliriz.” demişti. Bu egemenlik hakkı vurgusu Erdoğan’da “yerli ve milli” ifadesiyle kendini buldu. Keza Erdoğan’ın sözünü ettiği, İstanbul Sözleşmesi’nden daha adil olan da yerli ve milli Ankara Sözleşmesi. 
 
Buraya kadar anlattıklarımız rastgele sıralanmış gelişmeler silsilesi sanılmasın. AKP'nin modern yaşamın karşısında muhafazakarlığı dayattığı açık. İstanbul Sözleşmesi'nden bir kalemde çekilmek bunu gösteriyor. Montrö Sözleşmesi'nin tartışmaya açılması ise ABD ile arayı düzeltmek için. Bir tarafta toplumun menfaati, diğer tarafta AKP’nin. AKP, kendi çıkarı için tüm toplum aleyhine kararlara imza atmak geri durmuyor.
 
İktidar cephesinde durum böyle. Bir de İstanbul Sözleşmesi kararının toplumdaki yankılarına bakalım. Ülkenin dört bir yanında kadınlar ve LGBTİQ+’lar, kararı protesto etmek için meydanları doldurdu. O meydanlarda “Kararı geri çek, sözleşmeyi uygula” sloganı yankılandı. 21 Mart’ta başlayan eylemler günlerce sürdü, aynı coşkuyla ve aynı kararlılıkla. 
Eylemlerin ardından tüm şehirleri Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Kadın Meclisleri’nin dev şikayet dilekçeleri kapladı. Zincirlikuya’da indirilen dilekçe Rize’de de asıldı. 
 
Bir diğer gelişme Metropoll’ün İstanbul Sözleşmesi anketi. Bu ankete göre kararı savunanların oranı %26. AKP seçmeninin bile yarısından fazlası bu kararı onaylamıyor. Bu veriler toplumun değiştiğinin ve geriye dönmeye niyeti olmadığının bir göstergesi.
 
İktidar, eşitlik ve özgürlük mücadelesine gözlerini kapatsa da kadınlar bu mücadeleyi yükseltmenin yollarını yine buldu, bulmaya da devam edecek. Bayrakları “yasaklansa” da LGBTİQ’lar o bayrakları her yerde açtı, açmaya da devam edecek.