Öznur Gürpınar Efe'nin bloğumuz için yazdığı yazıyı paylaşıyoruz.
***
Medya bir yansıma ve yanılsama şekli olarak hayatımızda büyük bir yere ve öneme sahip. Öğreniyoruz, haber alıyoruz, eğleniyoruz, vakit geçiriyor, bazen boş boş takılıyor, zaman zaman taktir ediyor çoğunlukla da ondan şikayet ediyoruz. Medyayı hayatımızdan çıkaramayız ama yansımaları ve sonuçları konusunda farkındalığımızı artırabiliriz.
Bakalım medya cinsiyeti, cinsiyet eşitsizliğini ve kadını nasıl ele alıyor, bizi nasıl yansıtıyor?
Sosyal medyada ve haber sitelerinde gezerken sık sık şöyle başlıklara denk geliyorum; "ellilik güzel oyuncu fiziğiyle dikkat çekti", " bir zamanlar yürekleri ağıza getiren güzel oyuncuya, yıllar acımadı", "eski manken fiziğiyle parmak ısırttı”, " doğumdan sonra fazla kilolarıyla dikkat çeken oyuncuya eleştiri yağdı", " boşanan genç oyuncu verdiği pozlarla dikkat çekti"….
Bu cümlelerin örnekleri o kadar çok ki! … Bunlar en çok kullanılan kalıplar yalnızca… Tesadüf olamayacak kadar da fazla üstelik. Bu bilinçli ve güdümlü bir yansıtma şekli. Bizi yalnız bedenimizle, güzellikle, kalıplara döktükleri anlamsız estetik bakış açılarıyla yargılayan ve var eden medya, cinsiyetçi bu durumları kabul etmekle kalmıyor, yeniden üretiyor, çoğaltıyor ve normalleştiriyor.
Yaş almak, kilo almak, evlilik dışı ilişki yaşamak, boşanmak, aldatılmak gibi pek çok insana özgü durum kadınlar söz konusu olduğunda birdenbire bir yafta, eksiklik yahut aşağılayıcı bir hale geliyor. Kusursuz kadın imajını fazladan birkaç kilo yerle bir edebilirken, karısını kurşunlatan, sevgilisini darp eden, adı türlü rezaletle birden fazla kez anılan erkeklerin imajlarına zarar gelmediği gibi, onur ödülü alabiliyor ve kamuoyunda hâlâ popülerliklerini ve güvenilirliklerini korumakta sorun yaşamıyorlar.
Yasak aşklar; kadın oyuncuların iş bulmalarını engelleyip onların piyasadan kapı dışarı edilmelerine yol açarken, erkek oyuncuları aranılan aktörlere çevirebiliyor. Kutsal annelik kavramı üzerinden kadınlara yüklenen tahakküm ve sınırlama; kıyafetlerinden, sahne şovlarına, günlük hayatından sosyal medya paylaşımlarına, tatillerinden, söylemlerine kadar her şeye yansırken baba olmak ünlü erkeklere yalnızca sempati kazandırıyor. Onlar için ne yükümlülük ne sınırlama söz konusu oluyor. Rollerin yükünü daima kadınlar taşıyor.
Bu durum yalnızca ünlü ve tanınan kadınlarla sınırlı kalmıyor. Medya sıradan insanların hayatlarını gündüz kuşağına malzeme yapmakla kalmıyor, bu programlar adeta bir cadı avına dönüşüyor! Genç yaşta evlilik dışı hamileliklerde de babanın sorumluluğunun ve suçunun pek esamesi okunmazken, genç bir kız olmanın gereklilikleri, iffetin, namusun önemi uzun uzadıya anlatılıyor. Kocasını bırakıp kaçan kadınların evliliklerindeki sorunlara pek az değinen bu programlar, kadınların sorumsuzluğu, iffetsizliği, anneliği konularında ahkâm kesmeyi pek seviyor. Ben olsam diye başlayan kadın sunucular; o kadınların kendileri ile aynı imkân, bilinç, eğitim ve maddi imkâna sahip olmadıklarını unutmuş görünüyorlar. Canlı yayında azarlıyor, yargılıyor, sorguya çekiyor ve bunu kendilerine hak görüyorlar.
Nasıl eşitleneceğiz bu yansımalarla? Çocuklarımıza nasıl aşılayacağız eşitliği, kadınları yaşamlarına, duygularına, haklarına sahip çıkmayı nasıl öğreteceğiz? Medyaya rağmen medya ile öğreteceğiz, öğreneceğiz! Sesimizi daha da çoğaltıp duyuracak, renklerimizi parlatıp görüneceğiz! Fark edeceğiz, eninde sonunda fark ettireceğiz.
Öznur Gürpınar Efe