İşsizliğin böylesine önemli bir sorun olarak öne çıktığı bu yakıcı ekonomik kriz günlerinde, kadın işsizliğini ayrıca ele almak durumundayız. Ekonomik eşitsizlik, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin önemli bir yönünü oluşturuyor. Kadınların ekonomik olarak nasıl güçsüz bırakıldığına baktığımızda ise ilk önce kadın işsizliği karşımıza çıkıyor.
Elbette kadın işsizliğini konuşurken genel anlamda işsizliğin boyutlarını da anlayabilmek gerekiyor. TÜİK verilerine baktığımızda hem gerçek istihdam rakamlarının düşük gösterildiğini hem de işgücü tanımlamaları yapılırken çeşitli dümenler çevrilerek iki yolla da işsizliğin düşük çıkarılmaya çalışıldığını görüyoruz. TÜİK tanımlamalarında “istihdam” hali hazırda çalışanları gösterirken, bir de şu an çalışıyor olup olmaması farketmeksizin çalışabilir durumda olanları gösteren “işgücü” tanımlaması var. İşsizlik hesaplanırken istihdam edilenler genel işgücü toplamından çıkarılıyor. Ama işte bu tanımlar ve hesaplar yapılırken türlü yollarla rakamlarla oynanmış oluyor.
Kadınlar “işsiz” de “işgücü” de sayılmıyor
TÜİK’e göre işsiz sayılabilmek için sadece kadınlara has olmayan son 4 haftadır hem çalışmamış olmak, hem bu süre boyunca iş arama kanallarını kullanarak iş aramış olmak, hem de çağrıldığında 2 hafta içinde işe başlayabilir durumda olmak gibi şartlar var. Bu tanımlamaya girmeyen ama gerçekte işsiz olan çoğu kişi böylece tanım dışı bırakılmış ve işsizlik dar tanımlanmış oluyor. Böylece işsizlik rakamı düşük gösteriliyor. Burada kadınlar açısından sorun şöyle oluyor: Bakım yükü omuzlarında olan kadınlar ya iş arar hale ya da çalışmaya hazır konuma bir türlü gelemiyor. Bu nedenle çalışmayı çok istese bile kadınlar bu dar tanımlı işsizlik kategorisinin neredeyse daima dışında kalıyor.
Tek handikap işsizliğin geniş tanımlanmaması da değil. Çalışabilecek durumda olan işgücü tanımlanırken de bazı manipülasyonlar devreye giriyor. Burada kadınlar açısından en öne çıkan çarpıtma, işgücünden bahsederken “ev işleriyle meşgul” diye bir kategorinin tanımlanması. Tamamını kadınların oluşturduğu bu kategori işgücü olarak dahi sayılmıyor. Yani geçelim istihdam dışı bırakılmayı, bakım emeği yükünün üzerine yıkıldığı kadınlar hali hazırda işgücünden de görülmüyor. Milyonlarca kadının işsizliği böylece hasıraltı edilmiş oluyor.
Bakım yükü, kadın işsizliğine neden oluyor
Verilerin yanı sıra iş bulma sürecinde kadınların karşısına dikilen toplumsal cinsiyet ayrımcılığı da kadın işsizliğinin bir başka yüzünü oluşturuyor. Aynı eğitim ve deneyime sahip olsa bile işçi alınırken erkek olmak daha çok tercih sebebi olabiliyor. Burada da bakım emeğinin kadınların üstüne yıkılmış olması etkili oluyor. “Doğum iznini kadın alır”, “Çocuk hasta olsa doktora götürmek için işten kadın izin almak zorundadır” gibi toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayanan kabuller, işe alımda kadınların daha az tercih edilmesinin zeminlerini döşüyor. İşyerlerindeki kreş imlanları yetersiz. Tıpkı kreşler gibi sadece gündüz yaşlı bakım hizmeti veren kamu kurumları yok. Uzun çalışma süreleri de, üstüne evdeki iş yükünü düşünerek kadınların çalışma hayatından uzak durmasına neden oluyor. Tüm bunlar bakım yükünden kadınların kurtulamamasına ve çalışma yaşamından daha çok kopmasına neden oluyor. Ek olarak; iş bulmak özellikle genç kadınlar açısından çok zor hale gelmiş durumda. Çalışabilir olan genç kadınlar niteliği daha düşük işlerde istihdam edilebiliyor.
Pek çok boyutuyla ortaya koymaya çalıştığımız kadın işsizliğinin çözümü bir yanıyla, işsizliğin kural haline geldiği bu ekonomik düzenin bu haliyle devam etmemesine bağlı. Diğer yanıyla da çözüm elbette kadınları ekonomik olarak bu denli güçsüz hale getiren toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin tüm unsurlarıyla mücadele edilmesinden geçiyor. Çocuk, yaşlı ve hasta bakımlarının devletin yükümlülüğünde olması, işyerlerinde kreşlerin yaygınlaştırılması, hasta ve yaşlıların gündüz bakılabileceği kamu kurumlarının hayata geçirilmesi gibi bugünden hayata geçirilebilecek her türlü toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacak yöntem için de ayrıca mücadele etmeliyiz. Öte yandan işsizliğin ortadan kaldırılmasının bir yolu olarak da çalışma süresinin kısaltılması mücadelesi kadınlar açısından da temel önemde duruyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama yolunda yürüyen bizler elbette işsizliğin de kader olmadığını çok iyi biliyor ve değiştirmek için mücadelemizi yürütüyoruz. Şarkıda dediği gibi:
“Açlık bize soğuk bize yoksulluk bize
Adına kader demişler katlanmak bize
Doyuran biz giydiren biz
Aç kalan çıplak kalan biz
Bu kaderi biz yazmadık
Bozacak olan biziz”