Türkiye’de bir süredir tartışılan önemli gündemlerden biri: Sansür yasası. Yaz aylarından beri tartışılan yasa geçtiğimiz günlerde meclisten geçerek Türk Ceza Kanunu’nda yerini aldı. İçeriği açısından bizim ve toplumun nezdinde siyasi iktidarın sansürcü, baskıcı politikalarının parçası. Yasa içerisinde en çok tartışmalı konu Madde 29: “MADDE 217/A- (1) Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.” Yasanın içerisindeki şaibeli, soyut ifadelerle kendi istediklerinin dışında fikir beyan edenleri korkutmaya çalışıyorlar. Tüm ekonomik ve siyasal süreç herkesin canına tak etmişken bizleri korkutamazlar. Aynı zamanda bu yasanın diğer maddeleri ile İletişim Başkanlığı kimin gazeteci olup olmadığına kendi istediği gibi karar verebilecek. Mualif, yurttaşın sesi olan gazeteciler bu topraklarda çok baskı gördü. Hiçbir baskıcı yönetim onları susturamadı, susturamaz.
Siyasi iktidar 20 yıllık iktidarı boyunca ülkeyi bir bataklığa sürükledi. Pandemi ile derinleşen ekonomik krize hiçbir çözüm önerisi sunamadılar. Üst üste gelen zamlar, geçinmeye asla yetmeyen asgari ücret, toplumun %99 yoksullaşırken patronlara akıtılan kamu kaynakları ve milyarlar… Bunların yanında körüklenen savaşlar, bir bir ortaya serilen yolsuzluklar, mafya ve çetelerle kol kola yürütülen suçlar… İşte iktidar bu sansür yasası ile tüm bu yaptıklarının üstünü örtmeye çalışıyor. İşledikleri suçlar toplumun kulağına gitmesin istiyor. Fakat bu mümkün değil. Halklar ekonomik krizin etkisini iliklerine kadar hissediyor. Siyasi iktidarın suç bataklığını bir bir ortaya çıkan sözlü ve yazılı belgelerle görüyorlar. Bunların ortaya çıkışını engellemek, yurttaşların 21. yüzyıl koşullarında bilgi sahibi olmasının önüne geçmek televizyon ekranlarını karartmak kadar kolay değil. Bu açıdan öğreneceğiz ve hep birlikte konuşacağız.
Seçimler Yaklaşırken Artan Baskı
Türkiye’de erken seçim olmazsa 2023 haziran ayında cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak. Mevcut anketlere ve atmosfere göre seçimlerde AKP iktidarının gideceği çok yüksek ihtimal. Siyasi iktidar da bunun farkında. Bu yüzden ülke seçimlere doğru giderken baskıları arttırıyor. Karşısına aldığı toplumsal kesimler üzerinden eşitsizliği körüklüyor. Sansür yasası da bu baskı politikalarının bir parçası. Toplumun üzerinde otoritesini güçlendirmeye çalışıp, bir korku atmosferi yayıyor. Fakat bu ülke topraklarında yaşayan insanlar, çok fazla baskıcı iktidar da gördü darbecilere de tanıklık etti. Siyasi iktidar her ne kadar baskıyı arttırsa da onun karşısında ezilenler ve yurttaşlar direnmeyi bilecektir.
Siyasi iktidar bu yasayı “dezenformasyonla” mücadele etmek istedikleri için hazırladıklarını söyledi. Bugüne değin ekonomik ve toplumsal konularla ilgili siyasi iktidar hep olayları çarpıtmaya çalıştı. Onlara göre işsizlik yok, enflasyon yüksek değil, Avrupa bizden daha kötü durumda, kadın cinayetleri azalıyor… Bu liste uzayıp gider. Aklına gelen herkes farklı bir örnek koyabilir. Tüm bunlara baktığımızda şu soruyu sormak mantıksız değil. Bu ülkedeki en büyük dezenformasyonu kim yapıyor? İşte bu sansür yasasını hazırlayanların ta kendisi. Aslında bu yasa ile amaçları onların söyledikleri yalan, asılsız, gerçekten çok uzak beyanların dezenformasyon olduğunun ortaya çıkmaması. Ne yaparlarsa yapsınlar asıl dezenformasyon yapan onlar, bunu tüm toplum biliyor.
Hiçbir Şey Veri Yayınlamamıza Engel Olamaz
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu bu topraklarda 12 yıldır kadın cinayeti verilerini yayınlıyor. Yetkililer yapmazken bu konuyu sistematik biçimde ele alan bizlerdik. Bu yasa ile bizim yayınladığımız verileri de “dezenformasyon” sayıp, sansür uygulamaya kalkabilirler. Bizler ise onların asılsız iddialarının karşısında kadın cinayeti verilerini tüm gerçekliğiyle ortaya koyuyoruz. Kadınların isimlerinden kim tarafından öldürüldüklerine, olayın yerinden nasıl öldürüldüklerine, cinayetin bahanesinden kadınların korunup korunmadığına kadar tüm gerçekliği ortaya seriyoruz. Bu kadınların hepsinin hayatları, hayalleri somut gerçeklik olarak bizim verilerimizde ve mücadelemizde bulunuyor. İçişleri Bakanlığı’nın yayınladığı kadın cinayeti verileri ise çok eksik. Sadece sayıdan ve orandan ibaret veriler gerçekleri yansıtmıyor. O kadınların kim olduklarını da bir bir açıklamak zorundalar. Bu açıdan bu konuda eksik ve gerçekliği şüpheli verileri yayınlayan yani kapsamlı şeffaf açıklama yapmayan yetkililerdir. Kadın cinayetleri konusunda dezenformasyon yapan biri aranıyorsa, o bizler değil yetkililerdir. Bu yasa ile bizim veri yayınlamamızın önüne geçemezler, çünkü bizler o kadınları sayıdan ibaret görmüyor, hiçbir kadın öldürülmesin diye mücadele ediyoruz.
Direnelim, Sansürcüleri Gönderelim
Bugün Türkiye’de toplumun çoğunluğunun sosyal medyaya ve internete erişimi var. Milyonların kullandığı, yurttaşların kamuoyu yarattığı sosyal medya uygulamalarına radyolara ve televizyonlara uyguladıkları sansürü uygulayamazlar. Bugün toplum elindeki kameralı telefonlarıyla gördüğü tüm hukuksuzluğu kaydedebilir. İnternet bir okyanus, AKP bu okyanusta denizaltı kullanmak istese de bir araya gelen balıkların oluşturduğu güzel şöleni ve onların haklılığını engelleyemez.
Sansür yasasını hep birlikte mücadelemizle yenebiliriz. Tüm gerçekleri bir bir ortaya çıkaralım. Siyasi iktidarın yalanlarının ayaklarına dolanmasını sağlayalım. Ne kadınların yaşadığı eşitsizliği, ne LGBTİQ+’ların gördükleri şiddeti, ne halkların ezilmesini ne de emekçilerin yaşadığı yoksulluğu gizleyebilirler. Bunlar toplumsal sorunlardır, gizlenemez. Bizim mücadelemizle de ortadan kalkacaklar.