Bir süredir göçmen meselesi insanların dilinden düşmüyor. Sağcı politikacılar arasında milliyetçilik göçmen karşıtlığı olarak vücut bulmuş durumda. Her yerde konuşulduğu için görünür olduğu zannedilen bu meselenin aslında hiç konuşulmayan ve yok sayılan yanları var. Göçmen meselesinin kör noktalarından biri: Göçmen kadınlar.
Birçok sosyal afette olduğu gibi göç yolculuğunda da kadınlar göz ardı ediliyor. Kadınlar bu süreçte ciddi bir cinsel istismar, sömürü ve can güvenliği tehdidiyle karşı karşıya kalıyor. Türkiye vatandaşı olan, burada bir yerleşik düzeni olan kadınlar dahi devlet tarafından güvenceye alınmazken; kayıtsız, kimliksiz kadınlar bütün tehlikelere açık bir hayat sürmek zorunda kalıyorlar. Kadınların göç yolculuğunun farklı sebepleri var. Kimi zaman savaş buna sebep oluyor. Kimi zaman da ailelerinde maruz bırakıldıkları şiddet buna sebep olabiliyor. Kimileri ise okumak, çalışmak, daha iyi koşullarda yaşamak için bu göç yolculuğuna çıkıyor. Bugün Türkiye’deki kadın göçmen/sığınmacı/mültecilerin büyük bir kısmını da Taliban rejiminden kaçan kadınlar oluşturuyor. Çoğu çocuklu olan bu kadınlar; zorla evlendirilme, şiddet, cinsel istismar gibi sebeplerden dolayı ülkelerinden ayrılmak zorunda kalıyorlar. Bu yolda insan kaçakçıları tarafından istismara uğruyor, ülkelerinden ayrıldıktan sonra da toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan şiddete maruz kalıyorlar.
Kimliksiz ve kaçak kadınlar, göç yolculuğunda onları koruyabilecek her türlü haktan ve yasadan da mahrum kalmış oluyorlar. Daha özgür bir hayat için başlayan yolculuklar, sığınılan ülkeye varıldığında da son bulmuyor. Kadınların kaçtığı şiddet, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, vardıkları ülkede de kendini yeniden üretiyor. Gittikleri ülkenin dilini bilmeyen ve erkeklerin aksine ağır kol gücü gerektiren işlerde çalıştırılmayan kadınlar, çoğunlukla gruplaşmış başka göçmenlerin evlerine sığınıyorlar. Yani sosyal destek alamadıkları için kendi komünitelerine geri dönmüş oluyorlar ve daha önce maruz kaldıkları eşitsizlik böylece yeniden üretilmiş oluyor. Kadınlar, kaçtıkları evliliklerine benzer evlilikler yapıyor veya barındıkları hanelerde istismara uğrama tehdidiyle karşı karşıya kalıyorlar. Öte yandan diğer göçmenlerin yanına sığınmayan kadınlar vahşi bir sömürü çarkının içine giriyor. Çoğunlukla hasta bakımı, çocuk bakımı veya seks işçiliği yaparak hayatlarını idame ettiriyorlar. Bu kadınların kayıtlı çalışması bazen patronlar eliyle engellense de asıl sorun devletin çalışma izni verme politikalarında ortaya çıkıyor. Göçmen kadınların çalışma izni alması oldukça karmaşık süreçler gerektiriyor ve devlet eliyle engelleniyor. Bugün Türkiye’de turizm sektörünü neredeyse Uzak Doğulu göçmen kadınlar ayakta tutuyor. Çoğu haklarından habersiz göçmen ev işçileri, seks işçileri, turizm işçileri de ucuz iş gücünün büyük bir parçasını oluşturuyor.
Göç etmek zorunda kalan kadınların güvencesi olan İstanbul Sözleşmesi
Peki göçmen kadınların bu döngüden çıkmasının bir imkanı yok mu? Aslında oldukça kapsayıcı olan İstanbul Sözleşmesi’nin bununla ilgili de etkili maddeleri var. Her şeyden önce girizgâhta sözleşmenin “göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü” gibi herhangi bir temele dayalı ayrımcılık yapılmaksızın uygulanacağının teminatı isteniyor (madde 4). Eğer ortada toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan bir zulüm varsa kişiye mülteci statüsü tanınmasını ve toplumsal cinsiyete duyarlı ülkeye geçiş için destek sağlanmasını da garantiye alıyor (madde 60). Aynı madde toplumsal cinsiyet eşitsizliğini uluslararası koruma kararına başvurmak için de bir gerekçe olarak gösteriyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği mağdurlarının en büyük korkularından biri olan ülkelerine geri gönderilme durumuna karşı risk altındaki kadınların hiçbir durumda ülkelerine geri gönderilmeyecekleri güvence altına alınıyor (madde 61). Ayrıca evliliğin veya ilişkinin süresi önemsenmeksizin şiddet mağdurunun kocasından bağımsız oturma izni almasına olanak tanıyor (madde 59). Yani göçmen kadınların İstanbul Sözleşmesi’nin etkin uygulanmasıyla bir nebze de olsa korunması mümkün. Buna karşın kanunlarda göçmen kadınlarla ilgili büyük açığı fark edip bunun için de mücadeleye devam etmek gerekli. Mücadelemizi kimliksiz veya vatandaş, mülteci veya göçmen, kaçak ya da yerli bütün kadınlarla; ayrımcılığın her türüne karşı sürdürüyoruz. Göçmen meselesinin bu kör noktasını aydınlatmak için göçmen kadınlar da asla yalnız yürümeyecek diyoruz.