CEDAW ve TÜRKİYE

CEDAW (Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi), Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen ve taraf devletlere, kadınlara karşı ayrımcılığın tüm biçimlerini ortadan kaldırma yükümlülüğü getiren uluslararası bir sözleşmedir. Sözleşme, Türkiye tarafından 1985 yılında imzalandı. Taraf devletler dört yılda bir Birleşmiş Milletler CEDAW Komitesi’ne kadın haklarıyla ilgili devletin uyguladığı politikaların raporunu sunuyor. 14-15 Haziran’da Türkiye, Cenevre’de gerçekleşen 82. Oturum’da Komite’ye 8. Dönemsel Raporu'nu sundu.


Türkiye’de CEDAW Sivil Toplum Yürütme Kurulu içerisinde yer alan çeşitli kadın ve LGBTİQ+ örgütü toplantı öncesi Komite’ye gölge rapor sundu. Bu raporun ardından toplantılar gerçekleşti. Türkiye’den kadın örgütlerinin gönderdiği temsilciler toplantıyı izledi, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık ile birlikte birçok bakanlığın gönderdiği temsilci Komite’nin sorularını yanıtlamak üzere oradaydı. 4 Temmuz’da Komite “Nihai Yorumlar” raporunu paylaştı.

Nihai Yorumlar raporunda görüyoruz ki; CEDAW Komitesi pandemi şartlarında derinleşen toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden, OHAL kapsamında yaşanan eşitsizliklere kadar birçok konuda Türkiye’ye soru yöneltiyor ve tavsiyede bulunuyor. En can alıcı kısım ise tabii ki İstanbul Sözleşmesi. Komite, CEDAW’a taraf olup İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen Türkiye devletine “bu ne yaman çelişki?” diyor: “Komite, taraf devletin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesinin, kadınların insan haklarının korunmasının kapsamını daraltan geriye dönük bir önlem oluşturduğunu ve taraf devletin Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme kapsamındaki durum tespiti yükümlülükleriyle tutarsız olduğunu düşünmektedir.”

Gerçekleşen oturum boyunca İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararıyla birlikte öne çıkan birçok önemli nokta var. LGBTİQ+ hakları, kürtajın Türkiye’de fiilen zorlaşması, kadın örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarına “hukuka ve ahlâka aykırı hareket ettikleri” iddiasıyla yapılan baskılar, soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin yetersizliği, nafaka, çocuk istismarı, göçmen kadınların durumu, temsilde eşitlik, kadın istihdamı, Kürt kadınların uğradığı ayrımcılık, OHAL kapsamında tutuklanan kadınlar, ifade özgürlüğü bunlardan bazıları. Sorulara verilen yanıtların ise tatmin edici olmadığını görüyoruz. Komite’nin de Nihai Yorumlar raporunda birçok konuda tatmin olmadığı ortaya çıkıyor. Kadın örgütlerine ve sivil toplum kuruluşlarına yapılan baskılar (Komite burada “kanuna ve ahlâka aykırı hareket ettikleri” iddiasıyla diyerek Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’ne ve Tarlabaşı Toplum Merkezi’ne açılan kapatma davalarını kast ediyor) nafaka hakkımıza ve medeni kanuna yönelik saldırılar, Onur Yürüyüşü’nün yasaklanmaya çalışılması Türkiye’nin baskıcı politikalarının arttığını gözler önüne seriyor. Türkiye’nin uluslararası yapılarda demokrasi soruları karşısında daha çok ter dökeceğini gösteriyor. Artan baskıcı politikalar devam ederse Türkiye’nin varlığını öne sürdüğü iç hukuku dahi değiştirmeye çalışmayacaklarının garantisi yok. İstanbul Sözleşmesi’nden sonra haklarımıza gelebilecek her türlü tehlike her an kapıda. Nihayetinde uluslararası sözleşmelerden tek kişinin imzasıyla çıkılabileceğini Danıştay dahi onayladı.

İstanbul Sözleşmesi’nin ardından yapılan bu oturum dikkate değer. Derya Yanık’ın verdiği yanıtların hemen hemen hepsi “korkulacak bir şey yok” diyor. Kadın haklarında geriye dönük uygulamaların olmadığını, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayıcı politikalar için devletin çabaladığını söylüyor, her seferinde bunu vurguluyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin Türkiye’de kadın haklarını geriye götürmeyeceğini iddia ediyor ve bunu kanıtlamaya çalışıyor. LGBTİQ+ haklarını Anayasa’nın 10. maddesinin koruduğunu söylüyor. Her zaman hatırlattığımız yasaları BM önünde hatırlatmak zorunda kalıyorlar. Demek ki yasaların varlığı dahi bu kadar önemliymiş değil mi?

Dünyada kadın mücadelesinin güçlendiği böyle bir zamanda CEDAW’a taraf bir devletin Komite önünde hakların geriye gittiğini söyleyemeyeceğini biliyoruz. Uluslararası sözleşmeler işte taraf devletlere böyle sorumluluk yükler. Yapacaklarının ve yaptıklarının gerekçesini açıklamak zorunda bırakır. İstanbul Sözleşmesi’nin önemi de tam olarak buradadır. Derya Yanık, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin sadece bir araç değişikliği olduğunu söylüyor, tekrar iç hukuku işaret ediyor. Oysa uluslararası sözleşmelerin önemi tam olarak CEDAW’da olduğu gibi evrenselliğindedir. Tüm dünya kadınlarının ortak sorunları vardır, devletler buna karşı önlem almalı ve yaptırım uygulamalıdır.

Tam da bu sebeplerle Türkiye’nin uluslararası bir sözleşme olan CEDAW’dan da geri çekilmeyeceğinin garantisi yok. Bu toplantıda zor anlar yaşayıp bazı sorulara daha sonra yanıt vereceğiz diyen bakanlık temsilcileri, bir sonraki toplantıya kadar “biz bundan sonra katılmıyoruz” da diyebilir. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı ve ardından Danıştay’ın bu kararı hukuka uygun bulması imzalanan tüm uluslararası sözleşmeleri güvencesiz bırakıyor. Kadın düşmanı politikalarına devam eden siyasi iktidardan her an CEDAW için de böyle bir karar vermesini nasıl beklemeyelim?

CEDAW Komitesi de Birleşmiş Milletler’in bir organı olduğundan resmi olarak toplantı boyunca toplantıyı izleyen kadın ve LGBTİQ+ örgütlerinden çok asıl olarak devlet yetkilileriyle muhataptı. Yine de uzun süredir kadın ve LGBTİQ+ örgütleriyle aynı masaya oturmayan, muhatap almayan yetkililerin dolaylı olarak sorularımızı yanıtlamak zorunda kalmasını önemseyebiliriz. Yanıtlar tatmin edici olmasa da İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen devlet zaten ne söylese boşa düşecekti. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına dahi gerekçe sunulmadığı bir dönemden geçtik. Türkiye devletine İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının sorusunu yöneltebilen bir mekanizma olarak CEDAW ve benzeri uluslararası sözleşmeler çok önemlidir. Ülkedeki hukuksuzluk ne kadar çok artarsa artsın evrensel haklarımız varlığından bir şey kaybetmeyecek. Yükselen kadın mücadelesiyle geriye dönük hareket etmeye çalışan devletler dahi “geri dönüş yok” demek zorunda kalıyorsa umut her zaman vardır. CEDAW 82. Oturum, bize bir kez daha bunu gösterdi.