Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Kadın Meclisleri Genel Sekreteri Fidan Ataselim'in Yarın Haber'de yayınlanan yazısını paylaşıyoruz.
***
Ne zaman infial yaratan bir kadın cinayeti ya da çocuk istismarı olsa siyasi iktidarın idamı dile getirdiğini görüyoruz.
Cumhurbaşkanı bu sefer orman yangınlarıyla ilgili idamı gündeme getirdi. Pek yakındı ki Pınar Gültekin’in katiline verilen “haksız tahrik” indirimiyle de devam etti. Dedi ki: “ İdam konusu ülkemizin yeniden gündemine gelebilir ve bu tartışmaya açılabilir. Bu tartışmadan ne çıkar görmeliyiz.”
“Tartışma” diye geçmeyelim
Tartışmaya açılabilir meselesini sakın küçümsemeyelim. Zira İstanbul Sözleşmesi de ilk tartışmaya açıldığında Cumhurbaşkanı Temmuz 2020’de “Halk istiyorsa kaldırın” demişti. Mart 2021’de de halkın sadece %7’si imza geri çekilsin derken hukuksuzca imzayı geri çekti. Yani idam gelmez diye düşünmeden bize düşen etkili bir muhalefeti ortaya koymaktır. Hele siyasi iktidarın kadın haklarını buna payanda edememesi için örgütlü mücadele etmektir.
İdam neden yeniden gündeme geldi?
İdamın neden çözüm olmadığına geçmeden önce siyasi iktidarın hangi siyasi konjonktürde bunu yine dile getirdiğini kısaca hatırlayalım. İstanbul Sözleşmesi’nden imza geri çekilmiş, kadın cinayetleri vahşileşmiş, şüpheli kadın ölümleri artmış ve katillere haksız tahrik indirimleri çokça veriliyordu. İstanbul Sözleşmesi’nin yarattığı siyasi boşluğu doldurmak için TCK’da kadına yönelik şiddetle ilgili reform diye sundukları manipülatif düzenlemeler yapıldı. TCK düzenlemesi bile İstanbul Sözleşmesi’nin siyasi boşluğunu dolduramadı. Dolduramayacağını Danıştay konferans salonundaki tarihi duruşmalarda kadınlar ve LGBTİQ+’lar ifade etti. Davalı Cumhurbaşkanlığı adına konuşan idare görevlisi kararın esasına ve kamu yararına ilişkin tek bir kelime bile etmedi. Toplumda yaşanan ise idare görevlisinin “Devletin kadına yönelik şiddetle ilgili tutumunda bir değişiklik yaratmadı” söyleminin aksine, İstanbul Sözleşmesi kararının nice hayatlara mal olduğuydu. Tüm bunların devamında da TCK düzenlemesi bile Pınar Gültekin’in katiline “haksız tahrik” indirimi verilmesinin önüne geçemedi. İşte o zaman siyasi iktidar her dönem olduğu gibi sarılabileceği “idamı” gündeme getirdi. Tüm toplumun tepkisini istismar edebileceğini düşündü. Bir kez daha yanıldı. Artık toplum eskisi kadar “idam” diye bağırmıyordu.
Kadın cinayetlerinin çözümü neden “idam” olamaz?
Toplumsal sorunların çözümünde neye odaklandığınız çok önemlidir. İdam önerisiyle siyasi iktidarın önlemeye ve yaşatmaya değil de cezaya ve ölüme odaklandığını görmek kolay. Bu yüzyılda bir suçlunun varlığının ortadan kaldırılmasını istemek insanlık dışı bir tutum. Bir suçluyu cezalandırma yöntemi olsa da idam çağdışıdır. Eşit ve özgür yaşama odaklananlar hiç kimse için bunu istemez.
Kadın cinayetleri toplumsal bir sorundur. Çözümü de kamusal ve bütünsel olabilir. İstanbul Sözleşmesi’ne bu denli sahip çıkmamızın sebebi de kutsal bir metin olmasıyla ilgili değil. İyi tarafı önleme, koruma, kovuşturma ve koordinasyon içerisinde politika geliştirmesiyle bütünlük arz etmesiydi. En önemlisi kadına yönelik şiddetin sonlandırılmasında bizzat devleti sorumlu tutmasıydı. İdam demekse yaşanan sorunun toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklandığı gerçeğini görmemektir.
Sorunun esas kaynağını gördüğümüzde önce ‘şiddet hiç ortaya çıkmasın’ diyen önleyici politikalar önem kazanır. Siyasi iktidarın idam çıkışıyla bir kez daha önleme politikaları ile ilgili kendini görevsizleştirdiğini görürüz. Yıllardır aynı siyasi iktidar çözüme yaklaşmak bir kenara ondan uzaklaşıyorsa bu çok daha tehlikelidir. Sorumsuzluklarını bir başka suçla örtmeye çalıştıkları aşikardır. İdam sadece sorunun sonucuna dair bir ceza önerisidir ve önleyici hiçbir yanı yoktur.
Kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet sistematik ve politiktir, münferit değildir. İdam ise sadece o suçluyu ortadan kaldırır. Ceza tek başına toplumsal etkileri bağlamında da suçu ortadan kaldırmaz. Bunu ileri sürerek sorunun toplumsallığı gözardı ediliyor. O açıdan bir katil idam edilince kadın cinayetleri azalmaz. Caydırıcı bir etkisi olmadığını birkaç açıdan görebiliyoruz. Araştırmalara göre idam cezasından vazgeçen ülke sayısı giderek artıyor. Bir tür ceza politikası açısından da idam uygulanan ülkelerde suç oranlarının azalmadığını görüyoruz.
Cezasızlığa karşı idamın gündeme gelmesi toplumda linç kültürünü yaymaya çalışmak olur. Cezasızlık da tek başına idamla ortadan kalkmaz çünkü soruşturma, kovuşturma ve infaz hepsiyle birlikte bu cezasızlık oluşuyor. Kendi içerisinde burada da bir bütünlük var. Bahsettiğimiz bu bütünlük siyasi iktidarın iradesiyle şekilleniyor ya da tutarsızlığıyla sürükleniyor, meşru bir zemin kazanıyor.
Cezaların suçla orantılı olmayan ve ağırlaştırılmış hallerinin failler üzerinde ters bir etkisi olabileceğini de asla unutmamalıyız. Bir istismar, cinsel saldırı suçu işleyen kişi cezasının çok ağır ya da idam olduğunu bildiğinde zaten sonuç bu olacak diye şiddete maruz bırakılanı öldürebilir. Şiddetin dozu artabilir. Bir aşamada durmasını gerektirecek tüm ihtimaller ortadan kalkmış olabilir.
Radikal bir çözüm isteniyorsa o hala etkin bir siyasi iradedir. İstanbul Sözleşmesiyle ilgili çekilme kararının iptali, her bir maddesinin bütünlüklü olarak hayata geçirilmesidir. 6284 sayılı kadınları şiddetten koruyacak olan kanunun etkin uygulanması, kadınların haklarının sürekli tartışmaya açılmamasıdır. Ceza kanunundaki eziyet suçuna dair 96. maddenin işlerlik kazandırılmasıdır. Tüm bu bütünlük içerisinde anca toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden arınmış bir yargılama ile de karşılaşabiliriz.
İdam gündeme getirilerek tüm toplumsal muhalefete gözdağı verildiğini biliyoruz. Kadın cinayetleri üzerinden idam tartışmak isteseler de söz konusu olduğunda ilk olarak tüm hak arayan öznelere yönelecektir. Hakkının peşinde mücadele edenler ‘terörist’, ‘sürtük’ diye addedildiğinde sırada hepimizin adı olacaktır. ‘Ama kadına yönelik şiddete karşı’ demelerine hiç bakmayalım. “Başkasıyla mesajlaşıyordu” dediği için bir kadın katiline haksız tahrik indirimi uygulanan ülkede namussuz ve ahlaksız olduğumuz için sokak ortasında linç edilebiliriz, yasal yollarla yaşam hakkımız da elimizden alınabilir.
Olasılıkları görmek içindi bu anlattıklarım fakat örgütlü mücadelemize güvenelim. Umudumuz mücadelemizde ve toplumsal dönüşümlerdedir. İdam sesi o kadar gür çıkmıyor artık. Kadına yönelik şiddet eskiye göre o kadar da meşru değil. Ekonomik krizin sonuçları ve kadın cinayetlerinin geldiği boyut siyasi iktidarla emekçi halkın arasında ki mesafeyi açıyor. Hiç bir siyasi iktidar kalıcı değildir. Politik örgütlülüğümüzle bunu tamamen değiştirmek ellerimizde.