Geçtiğimiz günlerde Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun feshi istemiyle açılan davanın ilk duruşması görüldü. Yüzlerce kadın, LGBTİQ+ mücadelenin durdurulamayacağını göstermek için oradaydı. İşte bu, yıllardır verilen mücadelenin nasıl toplumsallaştığının bir göstergesi. Elbette bu toplumsallaşma ve örgütlülük kadınların mücadelesi için bir kazanım olduğu gibi, siyasi iktidar için de bir hedef.
Platform kapatılma konusuyla ilgili ilk açıklamasında, bu saldırının sadece platforma yönelik değil tüm kadınlara, demokratik kamuoyuna yapıldığını söylemişti. Nitekim son zamanlarda yaşadığımız saldırılar, hukuksuz cezalar, bunun bir göstergesi. Hepsi ile verilmek istenen mesaj çok net. Siyasi iktidara karşı mücadele etmeyin, hele örgütlü ve sürekli bir mücadeleye sakın kalkışmayın.
Toplumsal muhalefetin tüm kesimlerinin saldırıların odağında olması tesadüf değil. Biri, kadın hareketi. İstanbul Sözleşmesi’nden imza geri çekilmeye çalışılırken bile vazgeçmiyoruz diyen, her geçen gün büyüyen hareket. Bu kesimlerin biri, il örgütünün ve partisinin örgütlülüğü ve organizasyonunu güçlendirerek; İstanbul yerel seçimlerinin kazanılmasının önünü açmış CHP il başkanı Canan Kaftancıoğlu, kadın siyasetçi. Biri 2015 Haziran seçimlerinde yüzde 13 oy ile cevap veren HDP ve sosyalistler. Bir diğeri ve en güçlüsü Türkiye tarihindeki en büyük itirazlarından biri olan Gezi Direnişi’nde milyonlarla birlikte mücadele edenler. İşte bunların hepsi Erdoğan’ı ve siyasi iktidarını gerileten süreçler. Hepsinde de siyasi bir parti, bir platform, bir yapı ya da birlikte mücadele etmeyi deneyimleyenler var. Halen Gezi’yi, sonrasını, İstanbul seçimlerini kaybetmelerini unutmamaları bundan. Gezi’de mücadele edenlere “sürtük, çürük” diyerek kendince hakaret ettiğini sanmaları bundan. İşte Türkiye’deki kadın hareketinin, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun hedef olmasının nedenlerinden birisi de bu. Türkiye’deki en örgütlü mücadele alanının kadın hareketi olması. Ülkede en dinamik toplumsal muhalefet olan, genel mücadele alanlarının gerilediği dönemlerde bile kitlesel eylemlerle, sürekli mücadele eden kadın hareketi.
Her yer ahlaksızlık!..
Siyasi iktidarların rejim değişikliği heveslerinde, baskıyı arttırdığı dönemlerde ilk hedef hep kadınlar ve kadın hareketi oluyor. İstanbul Sözleşmesi’nden imzanın geri çekilmesi kararı, sonrasında tüm modern haklarımıza saldırıların artması böyle bir süreçti. Ardından tüm kesimlere yönelik saldırılar, baskılar arttı; hukuksuz, anayasaya aykırı uygulamalar arttı.
İstanbul Sözleşmesi aileyi yıkıp, ahlaksızlığı özendirdiği için sözleşmeden imza geri çekilmek isteniyor. Ama bu karara rağmen, toplum ve kadınlar İstanbul Sözleşmesi’ni daha çok öğrendi, daha çok sahiplendi. İstanbul Sözleşmesi’ni ve 6284’ü uygulatmak için mücadele sürüyor. Sözleşme, Danıştayda görülen davalarla her hafta ülkenin gündeminde. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu kanuna ve ahlaka aykırı faaliyet yürütmekten kapatılmak isteniyor. Kadınların etek boyu, sütyen giyip giymemesi, şarkı söylemesi, istediğini içmesi, yoga yapması, kendi kararlarını vermesi hep ahlaksızlık. Erkekliğin çizdiği sınırlar içerisinde yaşamayan hiçbir kadın makbul değil. İşte tüm bunlar bahane edilmeye; kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Tüm bunlara karşı ise itiraz edenler, mücadele edenler de hiç vazgeçmiyor. O zaman mücadele edenleri de engellemek; örgütlerini, platformlarını, derneklerini de kapatmak gerek. Onların hedefi bu ülkede, kadın cinayetleri durdurma mücadelesi, eşit ve özgür yaşam mücadelesi verilmesin. Ayrımcı indirimlere, ayrımcılığa, kadın düşmanlarına karşı kimse mücadele etmesin.
Hayalini kurduğumuz günlere kavuşmak ancak örgütlenmeyle mümkün
Bugün canla başla sahip çıktığımız yasalar, sözleşmeler de pek çok modern hakkımız da, bu ülkede ve dünyada kadınların verdikleri mücadelelerinin birikimiyle kazanıldı.
İnsanlık Ortaçağ’ın karanlıklarından da, kölelik koşullarından da kurtulmayı bildi. Ne muktedirler, geldi geçti. Saldırıların, baskıların nedeni siyasi iktidarın ne kadar güçlü olduğu değil; giderek derinleşen ekonomik ve politik kriz koşullarında ne kadar güçsüzleştiği. Seçimi kazanabilmek için tek seçenekleri baskı ve saldırıları arttırmak. İnsanlar bu koşullarda tereddüt edebilir; ama herkesin vermesi gereken bir karar var. Bu karar; olan bitenleri seyredip, bir kenarda durmak mı olacak? Yoksa, mücadelemizi bir adım daha ileriye götürmek için uğraşacak mıyız? Eşit ve özgür bir dünya hayalimizden vaz mı geçeceğiz? İşte tüm mesele bu. Kadınlar için örgütlü mücadele hayat memat meselesi. Baskıcı siyasi iktidara karşı kazanmak ve tüm eşitsizlikleri ortadan kaldırmak için başka şansımız yok. İşte o yüzden herkesin koluna gireceği bir arkadaşın olması; onların binler, milyonlar olarak politik hedefleri için yürümesi kritik. Zor günler karşısında da, daha eşit ve özgür günleri kazanmak için de hazırlığımız; örgütlenmek olmalıdır. Bu günler önümüze geldiğinde, ne yapacağımızı bilmez halde durmak değil; o hayalini kurduğumuz günlere kavuşmak ve bize dayatılmaya çalışılan karanlıkları yırtıp atmak ancak böyle mümkün olacaktır.