"Toplum Buna Hazır Değil"

Son dönemde farklı kurumların ve araştırma şirketlerinin toplumsal cinsiyet eşitsizliği üzerine yaptığı çalışmalar sıkça gündeme geliyor. Bu araştırmalardan çıkan sonuçlar yalnızca birer istatistik değil elbette, toplumsal gerçeklere ışık tutuyor. Tıpkı Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak yıllardır yayınladığımız kadın cinayeti verileri gibi. Araştırmaların çıktıları sayesinde toplumun değişimini görebiliyoruz. Eşitlik yanlılarının ve eşitliğin karşısında konumlananların niceliğinin de, niteliğinin de günden güne nasıl değiştiğini anlıyoruz. “Değişmez.” dedikleri toplumun değişime zannedilenden çok daha açık olduğunu bu sayede biliyoruz.

Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma Merkezi’nin 2016 yılından itibaren düzenli olarak yapmış olduğu “Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması”nın hangi verileri önümüze serdiğini incelemekte bu nedenle fayda var.

2022 yılında yapılmış olan anket sonuçlarına göre katılımcıların %68’i kadınların yaşadığı en büyük sorunun “şiddet” olduğunu düşünüyor. 2016 yılında bu oran %53’müş. Diğer yıllardaki sonuçlara baktığımızda her zaman en yüksek oranda oy verilen seçeneğin bu olduğunu görüyoruz. Ancak zamanla bu soruya “şiddet” yanıtını verenler ciddi bir oranda artmış. Yıllar içerisindeki bu artış, toplumun kadına yönelik şiddetle ve ona karşı mücadele ile daha çok yüzleştiğini gösteriyor. Bir zamanlar halı altına süpürülmek istenen şiddet, bugün kadınların itiraz ettiği en önemli sorun haline gelmiş durumda. Yine aynı başlıkta geçen 2022 verisine göre toplumun %87’si ise devletin kadına yönelik şiddete karşı üzerine düşeni yapmadığı konusunda hemfikir. Çünkü mücadelemiz sayesinde artık herkes Ayşe Tuba Arslan’ı, Fatma Altınmakas’ı, Ayşe Şahin’i öldürenin erkekler kadar, aynı zamanda 6284’ü ve İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamayan yetkililer olduğunu biliyor.

Fesih kararı unutulmadı

Geçtiğimiz sene yalnızca kadınların değil, tüm kamuoyunun tepkisini çeken İstanbul Sözleşmesi’nin feshi üzerine pek çok araştırma yapıldı. Konda’nın 2020’de yapmış olduğu anket çalışmasında İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesini isteyenler oransal olarak ancak tek basamaklı sayılarla ifade edilecek kadar azınlıkta kalıyordu. Siyasi iktidarın toplumca bu kadar sahiplenilen bir sözleşmeden çıkmayı göze alması, bu azınlığın oyuna muhtaç kalmasındansa hali duman demektir. Ancak kararın ne siyasi iktidarın ne de kadın ve LGBTİQ+ların yararına olduğu söylenebilir. Feshedilmesinin gündeme taşınmasıyla ülkeyi ayağa kaldıran kadın ve LGBTİQ+lar İstanbul Sözleşmesi’ni duymayan kimse bırakmadı. 2020’den itibaren yapılan İstanbul Sözleşmesi konulu anketlerin sonuçları da toplumun sözleşmeyi sahiplendiği gerçeğini ortaya seriyor. Bu anket çalışmasında da 2021-2022 yıllarında “İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesini desteklemiyorum.” diyenler baskın geliyor. Aynı zamanda anketin güncel sonuçlarında fesih kararının kadınların geleceği için kötü olacağını düşünenler de çoğunlukta. Toplum konuya yönetenlerin umduğu gibi gerici bir açıdan bakmıyor. Fesih kararını değil, kadınların haklarını benimsiyor. Tepki alan karardan sonra kendilerini şiddet sorunu ile alakadar olmak zorunda hissederek uygulanmayan genelgeleri, çözümsüz reform paketlerini çocuk kandırır gibi önümüze koymaları da bu yüzden.

 

Kararlarımızı kendimiz alırız

Her ay düzenli olarak derlediğimiz kadın cinayetleri verilerinde karşımıza en sık çıkan bahanelerden biri kadınların kendi hayatlarına dair karar almak istemeleri oluyor. Failler, kadınların kendilerinden boşanmak istemelerini suça bahane olarak ortaya sürüyor. Anketin “Şiddet ve Boşanma” başlığında kamuoyunun bu duruma nasıl baktığını görüyoruz. Erkeklerin aile düzenini korumak için şiddete başvurabileceğini düşünenlerin oranı 2016 senesinde %16 iken bugün bu veri %4’e kadar gerilemiş. Ailenin devamı için şiddetin görmezden gelinebileceğini düşünenler ise aynı yıllar arasında %18’den %6’ya kadar düşmüş. Aile içi şiddeti boşanma için yeterli sebep olarak görenlerin oranı %77. Kadın cinayetlerinde kadınların boşanmak istemesi gibi bahanelerle karşılaşmaya devam ederken, toplumun da boşanma bahanesiyle işlenen şiddet suçlarını tolere etmediği görülüyor. Toplumun arzusu kadınların şiddete maruz kalmadığı, öldürülmediği boşanmaların yaşanabilmesi. Ancak yetkililer aynı “arzuyu” paylaşmadığı müddetçe aldıkları yanlış kararlar onları toplumla, en çok da kadınlarla karşı karşıya getirmeye devam edecek.

Pek çok ülkede kadınların özgür kararlarının engellendiği bir konu da kürtaj. Kürtaj kadınların en temel haklarından biridir. Ancak yakın zamanda tüm dünyada gündeme gelmesinden de anlayacağımız üzere, hala siyasilerin tartışmalı hale getirdiği bir hak. Araştırmada yıllar içerisinde toplumun kadınların kürtaj hakkına da sahip çıkmaya başladığını görüyoruz. Kürtajın kadınların en temel haklarından biri olduğunu düşünenlerin oranı yıllar içerisinde %43’lerden %51’lere yükselmiş. Üstelik ülkemiz başta olmak üzere tüm dünyadaki gerici iktidarların kürtaj karşıtı politikalarına rağmen. Halk gericileri değil, direnenlerin sesini dinlemeyi tercih etmiş.

Siyasete katılım

Dikkat çeken bir diğer veri ise; kadınlarda %78, erkeklerde ise %62 oranıyla kadınların siyasete katılımına ciddi bir destek olması. Aynı zamanda mevcut erkek siyasetçilerin kadın haklarına ve sorunlarına öncelik vermesi gerektiğini düşünenler de ezici bir çoğunluğu oluşturuyor. Kadınların eşit, özgür ve şiddetsiz yaşam haklarını çözecek olan şeyin siyasi irade olduğunun herkes farkında. Etkin siyasal mücadele yürütenler, toplumsal cinsiyet eşitsizliği sorununun çözümü için kafasını nereye çevirmesi, kimden hesap sorması gerektiğini bilen örgütlü bir kamuoyu yaratır. Eşitliğe örgütlü bir kamuoyu da bizi elbette sorunun çözümüne kavuşturur.

Toplum eşitliğe hazır

Bu araştırmada 2016 yılından itibaren yapılan anketlerin sonuçlarına göre kişilerin toplumsal cinsiyet algıları bir puan sistemi ile ölçeklendiriliyor. Eşitlik algısı ile beraber puan da artıyor. 2016-2022 yılları arasındaki araştırmaların ortak sonucuna baktığımızda kadınların erkeklerden daha eşitlikçi olduğu görünüyor. Aynı zamanda yıllar içinde bu puanın 54’ten 64’e çıkmasından toplumda eşitlikçi bakış açısını benimseyenlerin arttığını anlıyoruz. Benzer bir şekilde sunulan, toplumda kadın ve erkeklerin eşit hak ve imkanlara sahip olmadığını düşünen kadınların %89’luk, erkeklerinse %78’lik bir çoğunluk olması da bu veriyi destekliyor.

Yani başta kadınlar olmak üzere bu eşitsizliği toplum artık daha iyi görüyor, hangi alanlarda yaşandığını anlıyor, çözüme işaret ediyor. Eşitliği benimseyenlerin artması elbette mücadelenin kazanımlarından biridir. Eşitlik, mücadelesi verilecek bir ilke olarak da azımsanmayacak kadar kadın tarafından -yan yana yürüdüğümüz kadınlara bakarak görebiliriz ki- giderek daha çok benimsenmiştir.

Her şey durmaksızın hareket halindedir. Hayatın akışı böyledir. Yürüdüğünüz yollar değişir, insan ilişkileriniz; yıllarca sürdürdüğünüz fikirleriniz bile aynı kalmaz. Koşullar değişir, gündemler değişir, sorunlar değişir, siyaset değişir. İnsanlık da her gün kendisini günceller. Bazen ileriye ayak uydurur, bazen ileriyi kendisi yaratır. Ama elbette rastgele değil. Toplumun değişimine yön vermek gerekir. Siyasal hareketlerin kararlı mücadelesiyle değişir dünya. Kadın hareketinin varlığının, iddiasının, siyasetinin etkileşime girdiği her şey ve herkes bu değişimin parçasıdır. Kadın hareketi, ülkeyi yönetenlerin politikalarını değiştirdiği gibi toplumun konuları kavrayış biçimini de değiştirir. İktidarlar üzerinde kurduğu baskı ile iç içe bir biçimde, hayatın her alanında sürdürdüğü eşitlik mücadelesi ile yapar bunu. Var olan eşitsizlikleri görebilenler, ona itiraz edenler ve mücadelesini verenler her geçen gün bu yüzden artıyor. Kadınların eşitliği ve özgürlüğü söz konusu olduğunda yakınarak “Toplum buna hazır değil.” bahanesini kullanmayı çok sevenlerden müjdenizi isteyebilirsiniz. Görüyoruz ki, mücadele verenlerin kararlı adımlarıyla toplum eşitliğe hazır hale geliyor. Elbette toplumu geriye götürmek, mevcut düzeni korumak ve ilerleyişin önünde durmak isteyenler de oluyor. Onlar olmasaydı, aramızda çatışmanın doğabileceği bir düzen de olmazdı, dolayısıyla mücadele de var olmazdı. Yine de değişimin yol haritasını biz çiziyoruz. Ancak hala engellerle dolu yolumuzun uzun olduğunu bilelim. Kararlı mücadelemizle değiştireceğimiz daha çok eşitsizlik var.