Bir süredir gündemde olan “yoksulluk nafakası” düzenlemesi, birçok kesim tarafından tartışılıyor. 6. Yargı Paketi’yle getirilmesi planlanan, kadınların boşanma hakkına saldıran bir düzenleme daha var: Aile Arabuluculuğu.
Boşanma sürecinde ön şart olarak aile arabuluculuğu getirilmesi planlanıyor. Biliyoruz ki ne zaman “aile” mevzubahis olsa orada kadınların haklarını suistimal eden bir durum oluyor. Belli ki aile arabuluculuğu da tam olarak böyle bir kurum olacak. Boşanmaya karar veren kadınlara “emin misin” diye sorulacak. Aileyi koruma adı altında kadınların seçimleri hiçe sayılacak.
Getirilmesi planlanan aile arabuluculuğunu maddeler halinde anlatalım:
1-Arabuluculuk ancak eşitler arasında mümkün olabilir. Boşanma sürecinde ise kadın-erkek arasında eşitlik olmayacaktır. Hem evlilik içerisinde, hem de evlilikten sonra kadınlar çok büyük oranda dezavantajlı durumda oluyor. Ev içi hizmet, bakım emeği kadının üzerindeyken kadınların ekonomik durumu erkekler kadar iyi olamıyor. Kadınlar evlilik içerisinde baskıya, tehdide maruz kalıyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği var olduğu sürece de kadın-erkek eşitliğinden bahsedemeyiz. Eşitlik olmadan arabuluculuk da mümkün olamaz.
2-Getirilmesi planlanan bu düzenlemeler kadınların medeni haklarına, en çok da boşanma hakkına saldırıdır. Boşanmak hiçbir zaman kadınların kolayca verdiği bir karar değildir. Ekonomik kaygılar, toplumun boşanmış kadınlara bakışı, varsa çocukların bakımı gibi birçok konu kadınların boşanma sürecini zorlayan etmenlerdir. Zaten boşanmak için bunca şeyi göze almış bir kadını tekrar arabuluculuk masasına oturtmak ancak bir baskı aracı olabilir. Boşanma aşamasında aile arabuluculuğu getirmek kadınların boşanmasını engellemek isteyenlerin yıldırıcı bir politikasıdır.
3-Planlanan aile arabuluculuğunun şiddet söz konusu olduğunda zorunlu olmayacağı söyleniyor. İstanbul Sözleşmesi md. 48 “Taraf devletler, Sözleşme kapsamındaki şiddet eylemlerinde arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil, zorunlu alternatif uyuşmazlık çözüm süreçlerini yasaklamak üzere, gerekli hukuki veya diğer önlemleri alacaklardır” diyerek, şiddet durumunda aile arabuluculuğunu yasaklar. Aynı zamanda Arabuluculuk Kanunu da “...aile içi şiddet iddiasını içeren uyuşmazlıklar arabuluculuğa elverişli değildir“ der. Peki, şiddet söz konusu olmadığında denilirken hangi şiddet kastediliyor? Yalnızca fiziksel şiddet mi yoksa psikolojik şiddet, ekonomik şiddet, cinsel şiddet gibi şiddetin diğer türleri de içinde olacak mı? Olacaksa bu durum nasıl tespit edilecek? Kaldı ki bu şiddetlerden birine maruz kalmayan kaç kadın olabilir? Şiddet gördüğünü söyleyemeyen, hatta yaşadığı durumu şiddet olarak adlandıramayan da birçok kadın var. Bu kadınların haklarının gasp edilmesinin önüne geçilemeyecektir.
4-6284 yalnızca şiddete uğrayan kadınları değil, “şiddet tehdidi altındaki” kadınları da korur. Bununla aile arabuluculuğunda sorunun yalnızca şiddetin tanımının yapılıp yapılmaması olmadığını da görüyoruz. Şiddet tehdidi altında olan kadınları o erkeklerle aynı masaya nasıl oturtacaksınız? Kadınların güvenliğini nasıl sağlayacaksınız? Sokak ortasında, kamusal alanlarda uzaklaştırma kararına rağmen kadınlar öldürülüyor. Bunu engelleyemeyenlerin kadınların güvenliğini arabuluculuk masasında sağlayacağına inanamayız.
5-Aile arabuluculuğunda boşanma kararının yanı sıra mal paylaşımı, velayet, nafaka gibi konularda da anlaşmaya varılabilecek. Bu konuların mahkemeden arabulucuya havale edilmesi, haklarda ortalama bir anlaşmaya varılması anlamına gelir. Mahkeme kadar detaylı delillerin toplanmayacağı arabuluculukta, çocuklarına bile nafaka ödemek istemeyen erkeklerin, kadınların hakkını vermemek için ne türlü oyunlara başvuracağını hesap etmek zorundayız. Mahkeme kararı gibi bir hüküm yerine kadınlar anlaşmaya vardırılmaya çalışılacak. Bu durum, kadınların haklarını alamayacağı şekilde erkeklerin boşanmasını kolaylaştıracak.
6-Arabulucular şu anki durumda yalnızca hukukçulardan oluşuyor. Ancak bunun da değişeceği ve başka meslek gruplarından kişilerin de arabulucu olacağı konuşuluyor. Şu anki durumda bile eşitler arasında olmayan bir arabuluculukta birçok hak gaspı oluşacakken, bu kişilerin yeterli donanımda olduğunun tespit edilmesi iyice zorlaşacak. Yalnızca hukukçulardan oluştuğunda dahi tüm hukukçuların “toplumsal cinsiyet eşitliği” tarafında olduğunu söyleyemeyiz. Arabulucuların kadınların haklarını koruyup korumayacağına bu durumda güvenemeyiz.
Nafaka düzenlemesi de aile arabuluculuğu da kadınların boşanma hakkına saldırıdır. Kadınların şiddet gördüğü, baskılandığı eşitsiz aile düzeninde var olması isteniyor. Kadınların özgürlüğü kısıtlanmak isteniyor. “Aile” kurumu, evlilikten önce de sonra da her zaman kadınların baskılandığı bir ortam. Kadınların özgürlüğüne kavuşmasını zorlaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Kadınlar, erkekler tarafından en çok boşanma sürecinde veya boşandıktan sonra öldürülüyor. Getirilmesi planlanan düzenlemelerin de bu kadın cinayetlerinden hiçbir farkı yoktur. Biri yaşam hakkımıza saldırıysa, ötekiler de eşit ve özgür yaşayacağımız hayata saldırıdır.
Tüm bunlarla görüyoruz ki aile arabuluculuğu kadınların durumunu güçsüzleştirecek ve eşitsizliği arttıracaktır. Yasaları düzenleyenler kadınları güçlendirmek yerine eşitsizliği arttırmaya devam ediyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmiş bir siyasi iktidardan aksini de bekleyemeyiz. Ancak hiçbir hakkımıza saldırılmasına da izin vermeyeceğiz. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyen kadınlar hakkına her saldırıldığında, saldıranların karşısına daha güçlü çıkacak.