6. yargı paketi ile birlikte nafaka düzenlemesi tekrar gündeme geldi. Hükümet, erkeklerin sözde mağduriyetini gidermek adına yasada çeşitli değişiklikler yapmak istiyor. Nafakayı evlilik süresi ile sınırlama, nafaka süresi bittiğinde kadının yoksulluğunu kanıtlama şartıyla devletten nafaka almaya devam etmesi gibi düzenlemeler konuşuluyor. Yıllardır çeşitli mağduriyet hikayeleri anlatarak önümüze getirdikleri, yasal hak olan nafaka hakkındaki gerçekleri bir de biz anlatalım istiyoruz.
Adı “Yoksulluk Nafakası”
Nafaka hakkında argüman olarak sunulan gerçek dışı fikirleri inceleyerek başlayalım. Her şeyden önce, Türk Medeni Kanununda geçen söz konusu hak yoksulluk nafakasıdır. “Süresiz nafaka” gibi diğer isimlendirme biçimleri, ancak nafakanın varlık nedenini belirsizleştirmeye yarar. Yoksulluk sürdüğü sürece nafaka da sürer. Ancak yasada belirlenen hallerde, yani bir koşula bağlı olarak mahkeme kararı ile kalkabilir.
Adından da anlaşılacağı üzere nafaka “boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafa” verilir. Kanunda, özellikle bir cinsiyete verileceğine dair tanım bulunmuyor. Ancak nafakanın daha çok erkekler tarafından kadınlara verildiği doğru. Bunun sebebi, boşanmaların ardından yoksulluk yaşayanların çoğunlukla kadınlar olması. Tam da burada bizleri düşündürmesi gereken, "neden boşanma sonrası yoksullaşanlar kadınlar oluyor?" sorusudur. Bu sorunun cevabı, nafakadan köşe bucak kaçan erkeklerin ürettikleri bahaneler kadar basit değil. Cevap için kafamızı “nafaka mağduru” erkeklerden çevirip toplumsal cinsiyet eşitsizliği gerçeğine bakmalıyız. Cinsiyet ayrımcılığı nedeniyle kadınlar iş hayatına atılma konusunda çeşitli engellerle karşılaşıyorlar. Ev içi işlerin doğal sorumluları olarak görüldükleri için çalışmak ya ikinci planda kalıyor ya da tamamen yasaklı hale getiriliyor. Kadınlar toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı iş bölümünü sürdürerek çalışmayı göze alsalar bile işe girmeleri hayatlarındaki erkekler tarafından engellenebiliyor. TÜİK’in verilerinde, milyonlarca kadın “ev işiyle meşgul” olduğu gerekçesiyle işgücü kategorisine dahil edilmiyor. Kadınlar çalışacak olsalar bu sefer de işverenin gözünde sadece cinsiyetlerinden ötürü ikinci seçenek oluyorlar. Kadınlar tüm engelleri aşarak işe girdi diyelim. Onlara yüklenen ev içi sorumluluklardan da ayrımcı düzenden de yine sıyrılamayabiliyorlar. Bir yandan iş hayatında, bir yandan evde çalışıyorlar. Yani kadınlar için ekonomik özgürlüğünü elde etmek, hiç de küçümsenemeyecek bir mücadeleden geçiyor. Bu eşitsiz düzende elbette boşandığında yoksulluk yaşayacak taraf her zaman kadın oluyor.
Nafaka Erkeğe Yük Değil Yoksulluğa Düşen Kadına Haktır
Nafakanın, ödeyen kişinin geçimini zorlaştıracak kadar maddi yük oluşturduğu iddiası da var. Bir nokta var ki, haklılık payını reddetmemek gerekir. Halk, kapitalizmin ağırlığı altında ezilirken asgari ücretle çalışan birinin her ay belli bir miktarı boşandığı kişiye aktarması elbette geçinme güçlüğü yaratabilir. Ama nedense düzenin getirdiği güçlüklerin varlığı, erkeğin karşısında eşitsizliği yaşayan kadınlar adına hiç düşünülmez. Kadınların şiddet tehdidiyle yaşam sürmesi sorun edilmez. Ev içi işlerin kadınlar tarafından yapılması hep gözü kapalı kabul edilir. Yapmak istemezse “ben de dışarıda çalışıyorum” denir. Bu yaşam biçimi o kadar otomatikleşir ki, hazırlanan yemekler, yıkanan çamaşırlar, erkeğin karar mercii olduğu aile yaşamı… Bütün bunlarla akan hayatın içinde kadın görünmez bile. O yüzden hiçbir erkek, yukarıda da anlattığımız eşitsizlik düzeninde payı olmadığını iddia edemez. Evliliğin getirdiği ortaklığı kabul edenler, boşanırken nafakanın nereden çıktığına şaşıramaz. Evlilik süresince eşitsizliğini yadırgamadığı kadın ile boşanınca neden o eşitsizliğin dengelenmeye çalışıldığını anlamıyormuş gibi yapamaz. Vermekle yükümlü olduğu üç kuruş yoksulluk nafakasının yükünden yakınamaz. Nafakaya yönelik itirazlar bir azınlıktan çıkıyor olsa da, hiçbir koşulda bu gerçeklerin üstü örtülmemelidir.
Nafakanın maddi yük oluşturduğu iddiasını çürüten bir gerçeklik de yoksulluk nafakasının yetersizliğidir. Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi 2021 yılının Mart ayında, 2017-2018 yılları boyunca Diyarbakır’da görülen nafakaya ilişkin dava dosyalarını inceleyerek hazırladığı bir rapor yayınladı. Rapora göre incelenen 342 davanın 270’inde verilen nafaka miktarı 100 TL ile 500 TL arasında. Bu nafaka ile ne kira ödenebilir, ne evin ne de kişinin ihtiyaçları tamamen karşılanabilir. Kaldı ki rapor, mahkeme kararı ile nafaka hakkı kazanan kadınların çoğunlukla düzenli ödeme alamadığı gerçeğini de ortaya koyuyor. Yani nafaka konusunda esas “mağduriyeti” kadınlar yaşıyor.
Nafakalar Yetersiz
Tüm bu gerçeklere rağmen yine de kadınların sadece nafaka alabilmek için evlenip boşandıklarını öne sürenler var. Ancak bu söylemin ne kadar gerçek dışı olduğunu somut verilere bakarak anlayabiliriz. Diyarbakır Barosunun hazırladığı aynı raporda, 1897 dosyanın yalnızca 342’sinde kadınların yoksulluk nafakası alabilmesi için olumlu bir karar çıktığını görüyoruz. Yoksulluk nafakasının kadınlara her durumda ve koşulsuz şekilde verilmediğini kanıtlayan bir veri. Yani nafaka karşıtı bir grup azınlık erkeğin anlattığı gibi ortada gözü açık kadınların, o pirüpak erkekleri kandırarak gelirlerine el koymaları için kurulmuş bir sistem yok. Kimse, çoğunlukla bir market alışverişi kadar bile etmeyen o nafakaları kadınların kucağına bırakmıyor. Boşanma sürecinin zorluğuna bakılınca nafaka için evlenip boşanmanın yaygın olduğu kurgusuna inanmak da mümkün değil. Ancak Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde geçtiği üzere, hakkın kötüye kullanımı halihazırda yasak ve ispatlandığı takdirde nafaka kaldırılabiliyor.
Bu konudaki başka bir gerçek de kadın cinayeti verilerinde karşımıza çıkıyor. Geçtiğimiz günlerde yayınladığımız 2021 yılı Kadın Cinayeti Raporuna göre, kadınların %31’i hayatlarına dair karar almak istedikleri bahanesiyle öldürülüyor. Her gün kadınların boşanmak istedikleri için öldürüldükleri haberlerini okuyoruz. Şiddete uğrayan, baskılanan, evliliğinde mutlu olmayan kadınlar dahi boşanma kararı alırken kırk kere düşünmek zorunda bırakılıyor.
Esas Sorun Nafaka Değil; Eşitsizlik
Bütün bu saldırılara karşı diyeceğimiz şey nafakanın kazanılmış bir hak olduğudur. Ekonomik özgürlüğü elde etmenin, herhangi bir erkeğin baskısı olmadan özgürce karar almanın ve her türlü ekonomik krizin olumsuz etkilerini ilk yaşayanlardan olmanın zorluğu ne kadar barizse, nafakanın kadınlar için önemi de öyle barizdir. Nafaka sorunu diye konuşulan şey özünde eşitsizlik sorunudur. Kadın yoksulluğunun yok sayılması sorunudur. Nafaka ödemenin haksızlığını anlatan bir avuç karşısında, eşitsizlikler nedeniyle o nafakaya mecbur bırakılan yığınların olması esas sorundur. Biz nafaka sorununun içeriğini ancak bu şekilde kabul edebiliriz. Nafaka hakkına ulaşımı zorlaştırmak, bu sorunu çözmek yerine eşitsizliği derinleştirmek demektir. Bütün bu gerçeklere rağmen yoksulluk nafakasını tartışmaya açmak, kadınların evliliğe hapsolması için bir neden daha yaratmaktır. Kadınların şiddete karşı mücadelelerine ket vuran her karar İstanbul Sözleşmesi’ne de aykırıdır. Miktarı çoğunlukla yetersiz de olsa nafaka hakkının varlığı kadınların boşanabilmesi için güvencedir. Bu güvence kadınların elinden alınamaz. Süresi sınırlandırılamaz. Kadınların şiddetten kurtulma yolları tıkanamaz. Bu ülkede kadınlar boşanabilmek için öldürülme tehdidini bile göze alıyor. Yetkililer haklarımızı törpülemeye çalışmak yerine kadınların kazanabilmek için yaşam mücadelesi verdiği özgürlüklerinin önünü açsın. Bir avuç nafaka karşıtını tekrar tekrar gündeme getireceğine, kadın yoksulluğuna son vermeyi gündemine alsın.
Nafaka Kadınlar İçin Boşanmanın Güvencesidir
Ancak iktidar, argümanları toplumun hiçbir kesiminde kabul görmeyen nafaka karşıtlarının itirazlarına kulak vermeyi yeğliyor. Nafakanın evlilik süresiyle sınırlandırılmasına ve sonrasında devlet tarafından ödenmeye devam edilmesine ilişkin yasal düzenleme konuşuluyor. Bu düzenlemeye göre, evlilik süresi kadar ödenen nafaka sonlanıp, yoksulluk durumu devlete tekrar kanıtlandıktan sonra nafakayı devlet ödeyecek. Burada aklımıza hemen kadınların boşanma süreçlerinde yaşadıkları zorluklar nedeniyle nafakadan bile vazgeçmeleri geliyor. Çünkü nafaka hakkından vazgeçmek boşanmayı bir nebze de olsa kolaylaştırıyor. Kadınlar bir de, zaten yoksulluklarını gidermeye yetmeyen nafaka için mücadele etmek istemeyebiliyor. Nafakanın yukarıda önerilen şekilde düzenlenmesi, kadınların işte o nafaka mücadelesini iki kez vermesine neden olur. Maddi ve manevi olarak yıpratıcı dava sürecinin kolaylaştırılması gerekirken, nafakaya ihtiyaç duyan taraf için iki kat zorlaştırılması anlamına gelir. Ayrıca devletin ödeme yapacağı durumlarda, yoksulluğunu kanıtlama koşulunun hangi sınırlarla çizileceği, bu koşulun hangi birimlerce denetleneceği ve karar mercinin kim olacağı da kritik konulardır. Mevcut iktidarın pek çoklarında olduğu gibi, nafakaya erişim konusunda da kadınların hakkını önceleyen bir yöntem geliştireceğinden şüphe etmek gerekir. Ayrıca ülkeyi ekonomik krizde en dibe sürükleyen ve yurttaşlarını açlıkla mücadele etmek zorunda bırakan aynı hükümetin, kadınların nafaka hakkını teslim edeceğine inanmak da çok zor. Bütün bu gerçekler de önerilen düzenlemeyi kabul etmemizi imkansız kılıyor.
Nafaka sorunu çözülmek isteniyorsa, yoksulluğa düşen tarafın haklarını korumak ve eşitliği sağlamak üzere çözülmelidir. Nafaka miktarlarının yetersizliği üzerine düşülmelidir. Yoksulluk nafakasının ödenmediği durumlarda yaptırımlar uygulanmalıdır. Nafaka ile ilgili sorunların esas zarar göreni kadınlardır. Nafaka, sürekli olarak önümüze getirildiği halinin aksine erkeklerin sözde mağduriyetinden çıkarılarak kadınların eşitliğini sağlama kaygısıyla konuşulmalıdır.