Çıkış Bu Taraftan: Bilimsel ve Laik Eğitim

İnsanların ve hayvanların hayatta kalabilmesi ve yaşadığı ortamın şartlarına adapte olabilmesi için bilgi toplaması, öğrenme sürecini oluşturur. Eğitim ise bu öğrenme sürecinin organize edilmesi ve kurumsallaşmasıdır.

Özellikle eğitimde bilimselliği içselleştirememiş toplumlarda asıl mesele burada başlıyor. Bilimsellikten uzaklaştıkça amacından saptırılmış tehlikeli bir silaha dönen sistemlerden birisi de eğitim oluyor. Eğitimin silahlaştırılması sonucunda da silah kimin elindeyse diğerleri için tehlike başlıyor. Peki öğrenme gibi gayet hayati bir sürecin işlendiği eğitim sistemini tehlikeli hale getiren nedir? Eğitimin odağını bilimsel ve laik anlayıştan uzaklaştırmak… Bilimsellikten ve laiklikten uzak olan tüm eğitim sistemleri tehlikelidir. Bu iki temel üzerine oturtulmayan eğitim sistemlerinin hedefi otoritenin yaratmak istediği insan modelleridir. Eğitimde kendi ideolojik yaklaşımlarını tekelleştirerek iktidarın alanını sorgulamayan ve yeri geldiğinde dayatılan ideolojiler için savaşabilecek bireyler yetiştirmek hedeflenir. Eğitim politikaları salt öğretim için geliştirilmesi gerekirken, "patronların devleti" işçi sınıfını yetiştirmek için muhafazakar politikalarını eğitime dahil ediyorlar. Böylece itaat eden, şükreden ve kabullenen bir toplum inşa etmek istiyorlar.

Yürütülen eğitim politikalarına bakıldığında bunu açıkça görmek mümkün. Sömürü düzenini korumaya çalışanlar, bunu “halkın rızası ile yapıyor” görünebilmek için eğitim politikaları üretirler. Bunu önlemenin tek yolu eğitimde koşulsuz şartsız laikliği ve bilimselliği savunmaktır. Ama bunu neden savunduğumuzu da bilerek...

Laik eğitim temelde bilimsel eğitimi ifade eder. Bilimsel, laik bir eğitimin hedefi; bilimsel düşünen, araştıran, sorgulayan ve nihayetinde elde ettiği veriler ışığında eleştiren bireyler yetiştirmek. Bu şekilde öğrenme sürecini gerçekleştiren insanların inşa ettiği kolektif yaşam adalet ve demokrasi temelli olacağından eşitsizlikleri ve imtiyazlı kesimlerin varlığını ortadan kaldıracaktır. Bu da kolay manipüle edilemeyen, toplumun hiçbir kesiminin sömürülmesine müsaade etmeyen bir toplum demektir. Böyle bir toplum ancak sömürüyle ve imtiyazla varlıklarını sürdüren kesimlerin istemeyeceği bir toplum yapısıdır. Bu yüzden egemen kesim eğitim politikalarını geliştirirken ve uygularken muhafazakar politikalarını temel alarak süreci işletir.

Hatırlanacağı üzere Türkiye’de bu süreç 12 Eylül’de cuntacılar tarafından getirilen zorunlu din dersi uygulaması ile perçinlenmişti. Uzun süredir fiilen bu zorunluluk devam ettiği gibi şimdi ise sınavlarda din sorularını cazip hale getirmek gibi hamlelerle teşvik ediliyor. Fiilen olmasa da bir baskı var aslında. Kadınların iş yaşamında yükselişinin önündeki engelleri ifade etmek için kullanılan bir ifade vardır: Cam tavan. Gözle görülmeyen bir sınırın kadınların yükselişlerini durdurduğunu anlatır. Buna benzer şekilde, öğrenciler din dersine ve dini eğitimi önceleyen vakıflara camdan bir press ile itiliyorlar. Geçtiğimiz günlerde vakıflara bağlı yurtlara Cumhurbaşkanlığı kararıyla maddi destek verilmesi meselesi de bunun örneklerinden biridir.

Eğitimde laikliği savunmak aynı zamanda meseleye farklı inanç sistemlerine mensup insanlar açısından bakmaktır. Herkesin eşit eğitim hakkına sahip olması Anayasa ile güvence altına alınmış olmasına rağmen geliştirilen politikalar bunu mümkün kılmıyor. “Biz sizin verdiğiniz vergilerle bu dersleri sisteme ekliyoruz, siz istemezseniz seçmeyebilirsiniz.” gibi bir tavır ortaya çıkıyor. Sadece azınlık olan inançlara mensup olanlar değil inançsız insanların da bu dışlamaya maruz kalmasına neden olan bir uygulamadır bu. “Biz çoğunluğuz, siz azınlıksınız”.

Toplumsal açıdan ele alınması dışında, meselenin bireysel olarak ele alınması gereken başka bir boyutu da var. Çocuk yaşta bir bireyin öğrenmesi gereken şey hayata adapte olması, yeteneklerini fark etmesi ve o yeteneklerine göre hayatına yön vereceği yolları keşfetmesidir. Bu keşif de ancak sorgulamayla, düşünmeyle ve araştırmayla gerçekleşir. Bilimsel bir eğitimle… Dogmatik dini verilerle doldurulan bir zihnin sorgulama yeteneğinin kısıtlanması kendini ve hayatı keşfinin önüne geçecektir. Bu nedenle yetişkin olmayan bir bireyin (hangi din olursa olsun) dini eğitime tabi tutulması istismardır. Özgürleştirme adı altında ailelerin tercihlerinin/inançlarının devlet eliyle çocuklara dayatılması da devlet eliyle istismardır.

Her bireyin kendini ve hayatı keşif sürecini eşit, özgür ve aydınlık bir biçimde yaşaması için eğitimde bilimsel laik politikalar üretilmek zorundadır. Devlet insan için vardır, insan devlet için değil. O halde insanın en temel ihtiyacı olan öğrenme süreci devlet tarafından koruma altına alınmalıdır.

Düşünen, sorgulayan ve araştıran eşitlikçi bir toplum için ise gidilecek yol gayet açık aslında: Bilimsel ve laik eğitim. Devlet bu yönde politikalar üretecek, eğer gerçekten hedefledikleri böyle bir toplum ise. Değilse toplumun tüm kesimleri için tek çıkış yolu var: Eğitimin bilimselleşmesi ve laikleşmesi için sonuna dek mücadele etmek.