Türkiye’de eğitim sistemi sürekli değiştiriliyor. İlkokul, ortaokul, lise ve üniversite diye giden eğitim-öğretim yılları boyunca öğrencilerin ne kadar nitelikli bir eğitim aldığını tartışmak isteriz.
Eğitim neredeyse tamamen ezbere dayalı ve sınavlara odaklı bir biçimde veriliyor. Sadece sınavlara odaklanıldığı zaman da öğrenciler bir bilgiyi genellikle kısa sürede unutuyor. Çünkü bilgi öğretilmiş değil, sınavlarda kullanılsın diye ezberletilmiş oluyor. Bilimsel bir eğitimde ise olması gereken öğrenmeye odaklanmaktır. Eğitim, ezbere dayalı olmasının yanı sıra nitelikli de değil. Öğrencilerin hayatlarında uygulayabilecekleri, öğrendikleriyle üretime dahil olabilecekleri hiçbir teknik bu sistemde yer almıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı her yıl derslerin müfredatlarını yayımlıyor. Bazı konular müfredattan çıkarılıyor, bazı konular ise üst ya da alt sınıfların müfredatına aktarılıyor. Değişmeyen tek şey; müfredatın sadece siyasi iktidarın istediği biçimde şekillenmesi. Öğrencilerin ufuklarının genişlemesi engellenerek sadece belli dar fikirler anlatılıyor. Milliyetçiliği pompalayan, konuları dini yönden ele alan, cinsiyetçi bir müfredat dayatılıyor. Gençlik yeni fikirlere kapı aralamasın, farklı ideolojilerle tanışmasın isteniyor. Örneğin müfredat halkların kardeşçe yaşayabileceğini değil kendi ulusunun diğer tüm uluslara üstünlüğünü anlatıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği müfredatta yer alması gerekirken ders kitaplarındaki cinsiyetçi ifadelerle eşitsizliği daha da derinleştiriyorlar. Laiklik hiçe sayılıyor. Ders kitaplarında baskın dini inanış olan Sünni İslam’ın kuralları, yaşayış şekli anlatılıyor. Tüm bu dayatmalar milyonlarca öğrencinin nitelikli bir eğitim almasını engelliyor.
MEB yönetmeliğinde yer alan ama öğrencilerin ne kadar verim aldığı tartışmalı olan bazı uygulamalı dersler var. Örneğin; müzik, resim, beden eğitimi gibi. Bu derslerde kullanmak için okullarda belli başlı materyallerin bulunması gerekir. Örneğin okullar, müzik aletleri, çizim materyalleri, spor araç ve gereçlerini bulundurmak zorunda. Ama ülkedeki eğitim sisteminde bu dersler sanki göz boyamak için konulmuş gibi. Bu dersler öğrenciler için boş ders gibi görülüyor çünkü derse göre uygulayabilecekleri materyaller eksik ya da yok. Vermedikleri uygulamalı derslerin bir de uygulamalı sınavlarını yapıyorlar. İşte eğitim sisteminin sınav odaklı olduğunun bir başka göstergesi. Materyal eksikliği konusunun bir başka yönü ise okullardaki laboratuvarlar, kütüphaneler. Fizik, kimya, biyoloji gibi deney ve gözlem metoduna dayalı dersler için hiçbir teknik imkan bulundurulmuyor. Bilimsel eğitim vermek gibi bir hedef olmadığından laboratuvar eksikliği siyasi iktidar için hiç sorun değil. Kütüphanelerde de durum benzer. Kitap fiyatları dağ olmuşken öğrencilerin okullarda da okuyacak kitap bulamaması okumaya yönelik yolların tıkanması anlamına geliyor.
Türkiye’de liseler Fen, Anadolu, İmam Hatip ve Meslek liseleri şeklinde kategorilere sahip. Ortaokul bittiğinde girilen sınavlara göre bu liselerden birine yerleşiliyor. Meslek lisesine giden öğrenciler seçtikleri alana göre uygulamalı dersler alıyorlar. Ama diğer liselerdeki öğrencilerle aynı sınava giriyorlar. Sınavda çıkacak konuya dair okulda kapsamlı bilgi verilmeyen öğrenciler, bilgi gerektiren sınavlara sokuluyor. Mesleki beceriler kazanmasına rağmen aldıkları eğitimle ilgisi bulunmayan sınavlara girmek zorunda bırakılan milyonlarca genç hayallerini gerçekleştiremiyor. Bir tarafta sadece ezberci bir eğitim görenler, diğer tarafta almadıkları eğitimin sınavına girenler var. Öğrencilerin yeteneklerine ve ilgi alanlarına göre yönlendirme yapılmıyor. Yaşamlarının devamında hangi alana yönelecekleri konusunda hiçbir alternatif sunmayan bu eğitim anlayışı gençlerin geleceğinin çalınması anlamına da geliyor. Üniversitelerde de eğitim, bu sistemle benzer şekilde devam ediyor. Gençler istedikleri bölümü okusalar da uygulamaya dayalı nitelikli bir eğitim alamıyorlar.
Niteliksiz eğitim, elemeci sınavlar, işsizlik milyonlarca gencin yurtdışında yaşamak istemesine de sebep oluyor. Siyasi iktidar bunu çok iyi bilmesine rağmen genç kuşakların iyi bir eğitim almasıyla ilgili hiçbir düzenleme yapmıyor. Devlet okullarında iyi eğitim olanağı bulamayan gençlerin özel okul patronlarını zengin etmesi işlerine bile geliyor. Böyle bir imkana sahip olmadığı için devlet okullarında kalan emekçi çocuklarının ise sorgulayan ve bilime önem veren kişiler haline gelememesinden memnun oluyorlar. Bu nedenle gençlerden tek beklentileri sınavlardan yüksek puan alarak rakiplerini elemeleri oluyor. Ama aslında tüm gençlik bu sistem yüzünden bilimsel bir eğitim alamıyor. Gençler birbirlerine rakip değil, bu düzenin değişmesi için yoldaş olmalılar.