Afganistan’da yaşananların ardından kadınların kurtuluşuna dair perspektiflerin arasındaki farkları daha net görüyoruz. Kadın örgütlerinin açıklamalarından yaklaşımlarını inceleyebilirsiniz. Bir kez daha aynı olmadığımızı, feminizmin ve kadınların kurtuluşuna dair önermelerin çeşit çeşit olduğunu anlamak mümkün. Bu çeşitlilik kimi zaman yaşamsal farklara tekabül ediyor. Bunu Afganistan’da kadınların yaşadıklarıyla hepimiz çok açık deneyimliyoruz.
Bugünlerde sıkça tartışılan iki değerlendirmeyi ele alalım:
İlki; Afganistan’daki halkların, kadınların karşı karşıya oldukları zulümden kurtulmaları için ABD ve işbirlikçilerinden medet umanlar. Hala bunu savunanlar ABD’nin ve işbirlikçi emperyalist ülkelerin Suriye’de, Irak’ta şimdi Afganistan’da “demokrasi ve özgürlük götürmek” bahanesiyle yarattıkları yıkımlara bakmalılar. Afganistan’da Taliban’ı yaratan ABD’den, Afganistan’ı Taliban’dan kurtarmasını istiyorlar. Emperyalistlerin başka ülke topraklarını düzenleme ve orada söz sahibi olma hevesi, sadece ve sadece kendi çıkarları içindir. Afganistan’da yaşayan halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkını gasp eden emperyalistlerin, kadınlar için de bir iyilik getirmeyeceği ortada. Bu yüzden, tüm dünya halklarıyla ortak geleceğimiz için emperyalizme karşı olmalıyız.
İkinci görüşe baktığımızda aslında ilkinin aksine emperyalizme karşı olmakta daha çok ortaklaşıldığını görüyoruz. Burada da esas ayrışan, bir derneğin yayınladığı bildiri oldu. Bildiri; emperyalizme karşı olmayı anlatırken, Taliban’ı tanımayı ve Taliban’ın açıklamalarını olumlu bulmayı da anlatıyor.
“Tek mesele emperyalizmdi, şimdi emperyalizmden ‘kurtaran’ Taliban’ı alkışlama zamanı” diyorlar. Öncelikle emperyalizm nedir? Kapitalizmin en yüksek aşaması emperyalizm, ülkeler arası sömürüdür ve dünya çapındadır. Kendi ülkesinin emperyalist politikalarını destekleyenden antiemperyalist olmaz. Kaldı ki, antikapitalist olmadan antiemperyalist olmanın da artık pek bir önemi kalmamıştır. ABD emperyalizminden kurtulmayı dünyada tek kurtuluş ilan ediyorlar ama bunun dışındaki her türlü emperyalist ilişkiyi alkışlıyorlar. Örneğin Türkiye’nin başka ülkelere girişine ve de Afganistan topraklarına asker göndermesine hiç karşı durmuyorlar.
Afganistan’da Taliban’ın ortaya çıkışı da emperyalist politikaların sonucudur. Yıllarca emperyalizmin beslediği de odur. Sonuç olarak ABD emperyalizmi Afganistan’da başarılı olamamış, kalmayı çıkarlarına uygun bulmamış ve çekilmiştir. Ama bu durumun mevcut Taliban rejimine ne açıdan övgüler dizmeyi gerektirdiği de ikinci tartışma konusudur. Afganistan halkları ABD’nin çekilmesi ardından hür iradeleriyle geleceklerine karar verir durumda değiller. Burka giymediği için öldürülecek olan kadınlar da, ülkelerinin emperyalizmden kurtulup, nasıl bir yönetimi olacağına karar verebilecek durumda değiller. Başlı başına bu tutarsızlığın kendisi, konunun antiemperyalizm değil kendi işlerine gelene kılıf uydurma çabasından başka bir şey olmadığını gösteriyor.
Bu tarihsel süreci görmemeye çalışmak, sebep sonuç ilişkisini ortadan kaldırır. Bizler emperyalizme de onların yarattığı cihatçı, ganimetçi çetelere de kadınları ve halkları teslim edemeyiz.
Afganistan’da yaşananlar çok uzakta cereyan eden şeyler gibi sanılmasın. Yaşananlar farklı boyutlarıyla da olsa hepimizin karşı karşıya olduğu tehditler. Halbuki antiemperyalist mücadelenin, Taliban’ı meşru göstermek için kılıf olarak kullanıldığını görüyoruz. Savaşlar, emperyalist politikalar bizleri ilgilendirdiği gibi ülkelerdeki rejimler de ilgilendirir. Afganistan’da kadınlar burka giymediği için öldürülürken, eğitim alamazken, çalışamazken yaşam hakları tehdit altındayken “ne güzel Afganistan kurtuldu” denemez. Afganistan emperyalist işgalden kurtulmuş olsa da kadınlar, LGBTİQ+’lar, halklar hala zulümden kurtulmadı. Afganistan orada yaşayan tüm halklarıyla bir bütün ise çoğunun zulme uğradığı, göç etmek zorunda kaldığı “topraklar kurtulmuş, ne güzel” denemez.
Yine aynı kesimin, Türkiye’deki siyasi iktidar İstanbul Sözleşmesi’nden imzasını geri çektiğinde aynı şekilde sözde “antiemperyalizm” vurgusu ile sevindiğini de hatırlatmak isteriz. Emperyalizm karşıtlığı gündeme gelince geri kalan sorunlar sanki ikincil planda ele alınabilir gibi davranıyorlar.
Emperyalizm tarihsel ve aktüel bir sorun ise kapitalizm de erkek egemenliği de dinsel baskılar da aynı şekilde tarihsel ve aktüeldir. Laiklik mücadelesi de hangi topraklarda olursa olsun güncel ve Afganistan’da da gördüğümüz üzere kadınlar için yaşamsaldır. Bu yüzden antiemperyalist olmak her şeyi çözmüyor. Antiemperyalizm, onun kaynağı olan kapitalizm dururken ortadan da kalkmıyor.
Bizler gerçek kurtuluşun, farklı coğrafyalardaki ezilen halkların, kadınların, LGBTİQ+’ların ortak, bütünlüklü mücadelesi ile mümkün olacağını düşünüyoruz.