İklim Krizi Nasıl Biter?

Günlerdir süren orman yangınları yeni kontrol altına alınabildi. İklim krizi büyürken “denizleri kirletmeyin, ormanlara çöp atmayın”dan öteye gitmeyen telkinlerle çözüm olmaz. Bugün yangın, başka bir gün sel, diğer gün müsilaj derken tüm bu yıkımların yaşanması kaçınılmaz. Çünkü bütün bunların kaynağı olan iklim krizini durdurmak bu düzende mümkün olmayacak. Peki neden?

Kapitalist üretim ilişkilerinin temelini oluşturan kar düzeni nedeniyle, tüm büyük şirketler ekonomik faaliyetlerini uzun yıllardır çevrenin yok olması pahasına gerçekleştiriyor. Bunun bir sonucu olarak iklim değişiyor ve dünyada sıcaklıklar artıyor. Kapitalizmin doğurduğu bu sonuçlar gezegeni tehdit eden başlıca sorun haline geliyor. Artık bir iklim kriziyle karşı karşıyayız. Yangınlar, seller, göllerin kuruması, denizlerin kirlenmesi, kuraklık, buzulların erimesi iklim krizinin sonuçlarına örnekler. Peki bu kriz aşamasına nasıl gelindi?

İklimin değişmesine neden olan başlıca etkenlerden biri fosil yakıtların kullanılması. Petrol, kömür ve doğalgaza dayalı enerji santralleri bunların başında geliyor. Bu santraller nedeniyle artan karbondioksit salınımını önlemek önemli bir çözüm. Bunun kontrolü ise devletlerin elinde. Fakat devletler doğayı tehdit eden unsurları en aza indirmek yerine, nasıl daha çok kâr elde edebileceğini düşünen şirketlerin çıkarlarını koruyor. Kapitalist üretim ilişkilerine dayalı sistemde şirketlerin kârı uğruna doğa hiçe sayılıyor. İşte tüm bunlar iklim krizine sebep oluyor. Kapitalizmin bitmek bilmeyen rant ve kâr düzenine doğa kurban ediliyor. Günlerdir süren orman yangınlarının bir türlü kontrol altına alınamadığını hepimiz gördük. Yangını başlatan sebep ne olursa olsun, çok büyük bir alana yayıldı ve durdurmak çok güçleşti. Bunun nedeni iklim krizinin geldiği aşama. Denizleri müsilaj kaplamasının ya da küresel ısınmanın nedeni de vatandaşların çevreyi kirletmesi değil. Tüm sistem doğayı hiçe sayarak işliyor. Dünya çapında insanlık, maalesef bu sistem içerisinde yaşıyor. Asıl sorunun kaynağı bilinmeli ve buna göre hareket edilmeli.

İklim krizine karşı çözümü, geri dönüşüm ve su tasarrufu gibi yöntemlerde görenler var. Sadece vatandaşların günlük yaşamında alacağı tedbirler ne kadar etkili olabilir? Söyleyelim: Koca koca şirketlerin, fabrikaların, tesislerin yarattığı kirliliğin, tahribatın ve yıkımın yanında maalesef bu çözümler günü bile kurtaramaz. Sistemin topyekün değişmesi dışında iklim krizini çözecek güç bulunmuyor.

Yangınlar hala sürerken, elbette herkes yangınların söndürülmesine odaklanıp, burada yaşanan sorunları anlatıyor. Ancak bilelim ki iklim krizi büyürken, sadece yangınları söndürmek de çözüm için yeterli değil. “Yangın söndü, tamam işimiz bitti, yangını unuttuk” olmamalı. Uzun vadeli ve bütünlüklü çözümler gerekiyor.

Kapitalist sömürünün tarafında olan devletler ve siyasi iktidarlar için de yaklaşım tarzı değişmiyor. Anayasanın 169. maddesi yangın görmüş alanlarda herhangi bir işletme izni verilemeyeceği açıkça düzenleniyor. Buna rağmen yangınların en şiddetli biçiminin yaşandığı günlerde yeni bir kanun yürürlüğe giriyor: Kıyılar başta olmak üzere orman alanlarındaki yapılaşma tasarrufuyla ilgili Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilendiriliyor. Hangi alanların olabileceğine de Cumhurbaşkanı karar verebilecek. Bu düzene göbekten bağlı siyasi iktidar ile iklim krizinin çözülemeyeceği daha başka nasıl kanıtlanabilir? İşte tam da bu yüzden sadece yangınla, selle karşılaştığımızda isyan etmek yetmez, değiştirmeyi de önümüze koymak durumundayız.

Asıl kapitalizmin yarattığı yıkımları ve bu yıkımları kimin devam ettirdiğini görmeliyiz. Neden bunları yaşadığımızı sorgulamalıyız. Felaketlerin başımıza gelmesini beklemeden harekete geçmemiz gerekir. Bu düzen bu haliyle devam ettikçe yangınlar geç de olsa söndürülse bile, iklim krizi sebebiyle daha çok afetlerin yaşanacağı aşikar. Bu gerçeğin bilinmesi kadar bunun için harekete geçilmesi de önemlidir.

Şimdi ormanların yanmasına kayıtsız kalamıyorsak, geleceğimizin yok olmasına da kayıtsız kalamayız. Yaşadığımız felaketlerin asıl nedeni mevcut sistemdir. Bu düzenin, kapitalizmin yarattığı yıkımlar devam ettikçe buna karşı mücadeleye de devam etmeliyiz.