42 yaşındaki Deniz Filiz evli olduğu erkek tarafından öldürüldü. Deniz’in daha önce fail hakkında şikayette bulunduğunu ama akrabalarının baskısı sonucu şikayetini geri çektiğini öğrendik. Aile baskısı, toplumsal cinsiyet rolleri kadınların hayatına mâl oluyor.
Deniz gibi aile baskısı sonucu şikayetini geri çeken nice kadın daha var. Kolluk kuvvetleri tarafından “yuvanı bozma” diyerek evlere gönderilen kadınlar da var.
“Aile” ile ilgili yetkililerin çıkıp nasıl açıklamalar yaptıklarını hep birlikte görüyoruz. En hassas noktaları orası. Eşitsizliği en çok körükleyebilecekleri ve gizleyebilecekleri yer de orası. Çok korkuyorlar “kutsal aile” kurumları zarar görecek diye. Kadınlar içinse durum şu; en çok evlerde öldürülüyorlar, evli oldukları erkekler tarafından. Gerçekliğin üstünü “aile”yi kutsayarak örtemezler.
Kadınlar her gün öldürülme tehlikesi altında yaşarken şiddetle mücadele etmeyip, “aile”yi korumaya çalışmak; eşitsizliği ve şiddeti görmezden gelmektir. Siyasi iktidar her geçen gün şiddet gerçeğini halı altına süpürmeye çalışarak eşitsizliği daha da derinleştirmek istiyor.
Aile baskısı milyonlarca kadının, gencin maruz kaldığı bir şey. İstediği kıyafeti giyememe, okuma hakkının engellenmesi bunlardan sadece birkaçı. Evli olan kadınlar içinse durum; evdeki tüm işleri yapması gerektiğini söyleyenler karşısında toplumsal olarak var olmaya çalışma süreci. Kadınlar tüm bu baskılarla hayatını sürdürmeye çalışıyor.
Kadınlara dayatılan roller karşısında eşit ve özgür yaşama mücadelesi yükseliyor.
Cumhurbaşkanı yıllar önce “Anneliği reddetmiş kadın yarımdır” diyerek açıklamalar yaptı. Kadınların sadece anne, eş, kardeş gibi rollerde “hapis” kalmasını istiyorlar. Siyasi iktidar tarafından toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, “annelik güzellemesi” yapılarak nasıl daha da derinleştirilmeye çalışıldığını görüyoruz.
Kadınlar mücadele ile dayatılan tüm bu rolleri aşacak, eşitliği kazanacak.
Cumhurbaşkanı bir başka açıklamasında “ne ataerkil ne anaerkil; aileerkil bir toplum yapısıyız” diyor. Aile vurgusu yapmaktan, aile yüceltmesi yapmaktan asla vazgeçmiyorlar. Eşitsizliği körükleyebilmek için “aile”ye çok ihtiyaçları var. Kadınlık ve erkeklik gibi toplumsal cinsiyetin ikili rollerinin devamı için de “aile”ye çok ihtiyaçları var. Bizim size cevabımız şu: Ne ataerkil ne anaerkil ne de aileerkil; tüm cinsiyet kimliklerinin ve cinsel yönelimlerin eşit olduğu bir toplum yaratacağız.
Siyasi iktidarın ağzında sürekli “kaç çocuk yapılmalı” ile ilgili söylemler var. Gençleri evlenmeye teşvik etmek için sürekli açıklamalarda bulunuyorlar. Oysa gençlerin derdi evlenmek değil işsizlik gibi koca bir dertleri var. Dağ gibi büyüyen bir genç işsizlik var, üniversiteden mezun her 4 gençten 1’i işsiz. Siyasi iktidar, gerçekleri görmezden gelip gençlere “aile kurun” çağrısı yapıyor. Gençlerin derdi aile kurmak değil eşit koşullarda okuyabilmek, çalışabilmek.
İstanbul Sözleşmesi’ni ilk tartışmaya açtıkları zaman “aileyi yıkmayı hedefliyor, aile yapımızı bozuyor” gibi cümleler kurmuşlardı. Ev içinde kadına karşı şiddet gerçekleştiği zaman önemli olan ailenin birliği değil kadının korunmasıdır. İstanbul Sözleşmesi üzerinden LGBTİQ+’ları hedef gösterdiler. LGBTİQ+’ları “aile yapımıza ters” diyerek hedef gösteren siyasi iktidar var olan sistemdeki “aile yapısı”nı korumak için elinden geleni yapıyor. Çünkü sistemin devamı için, birkaç kesimi memnun edip oy kazanabilmek için buna ihtiyacı var.
“Lezbiyenleri mezbiyenleri boş verin analara bakın analara” diyen siyasi iktidar kadınları sadece “aile” içerisindeki bir rolde tanımlamaya devam ediyor.
Tüm bu nefret söylemleriyle siyasi iktidar her gün suç işliyor. Eşitlik düşmanı açıklamalar yaparak da anayasayı çiğnemiş oluyorlar.
Kadını değil aileyi koruyoruz diyorlar. Kadınların şiddet gördüğü, ezildiği ailelerin yıkılmadığını, ayakta kaldığını mı sanıyorlar? Şiddetin, eşitsizliğin olduğu hiçbir yapı ayakta kalmayacak. Bu yüzden bizler hayatın her alanında eşitlikçi feminizmin mücadelesini yükseltmeye devam edeceğiz.